Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Hey Gidi Günler Hey

Okunma  Yazar : Ziya Akçal
Yorumlar  Yorum Sayısı : 4
Okunma  Okunma : 3363
Tarih  Tarih : 06 Haziran 2009, 03:33

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Çocukluk yıllarımı hatırlıyor ve her kesimden bugünkü çocukların durumuyla karşılaştırıyorum da arada çok büyük bir mesafenin oluştuğuna şahit oluyorum. O günlerin yokluğuna, yoksulluğuna rağmen huzur içinde yaşamaktaydık. Teknolojinin gelişmiş bugünkü hali, o günlerde, taşradan çok uzak merkezlerde emekleme çağını yaşıyordu.   O günlerde her şeyin kıymeti daha iyi biliniyor ve daha çok değer veriliyordu. Komşuluk ilişkileri belki de o yıllarda altın çağını yaşıyordu. Komşular evlerinde hazırladıkları yiyecekleri, komşularıyla paylaştıkları gibi, her türlü neşesini, sevincini de paylaşır, birbirlerine ortak olurlardı.

      Köyümüzün girişinde bulunan tahtadan yapılma okulumuz, yine tahtadan yapılma iki kahvehane yanı sıra değirmenlerimiz ve bütün bu yapıların bulunduğu köy meydanını şemsiye gibi örten koca koca ceviz ağaçları vardı. Cuma günleri köy meydanı adeta bayram yerine dönerdi. Köyümüzde hafta tatili Cuma günlerinde yaşanırdı. Eğer o saat köyün merkezinde bulunuyor olsanız, hasta ve özürlüler hariç büyük-küçük tüm köylünün en güzel giysilerini giyinmiş olarak tek sıra halinde mahallelerinden çıkıp kıvrım kıvrım uzanan patika yolları takiple köyün merkezine doğru gelmekte olduklarını görürdünüz. Köyün merkezinde kısa süren görüşmelerin ardından hep beraber camiye dolan Müslümanlar, dinlenen vaaz ve huzu huşu içinde tamamlanan Cuma namazının ardından kahve cemaati kahveye giderken, bazıları da guruplar halinde muhtelif yerlere kümelenir havadan, sudan, meşeden, köşeden… Konuşur dururlardı. Bir gurup genç okulun bahçesinde top oynarken bir gurupta ellerine aldıkları balık oltalarıyla dere boyunca alabalık avına çıkarlardı. Yaşlı kesimden de bir gurup, namaz sonrası caminin alt katındaki bölümde sohbetlerine devam ederken, diğerleri de evlerinin yolunu tutar, yavaş yavaş yola revan olurlardı.

   Elektrik yoktu. Haliyle elektrik enerjisinin gerektiği “ısı, ışık, hareket ve ses saçan hiçbir araç gereç de yoktu. Koca koca ağaçların bir çırpıda kesilip doğrandığı “ağaç motorları” da yoktu. Ha deyince ilçe merkezine gitmek de yoktu. Haftada bir gidilen ilçe merkezine, sabah namazının ardından, elde fener, bir saate yakın yürüyüşün ardından binilen kamyonlarla gidilirdi. O kamyonlar ki, yolculuk,  kasasında, uzun kenarları arasında yerleştirilmiş kalasların üzerine oturularak gerçekleştirilirdi. Bol dönemeçli, inişli- çıkışlı, çukurlarla dolu dar berkitme yolda ilerleyen kamyonun üzerindekiler, lastiğin birinin bir çukura düşmesiyle birlikte, göle düşen koskoca bir kayanın oluşturduğu görünüm misali aşağı, yukarı, sağa, sola serpilip dururlardı. Dururlardı da hiç surat asmazlar, kimseye kızmazlar, sahip olduklarına şükürle, oturdukları yerde deyip gülerek yolculuklarına devam ederlerdi. Aynı günün akşamı, aynı kamyonla geriye döner; son duraktan itibaren, ilçeden aldıklarını sırtlarına yüklenerek akşam saatiyle yatsı arasında köye varırlardı. Köyün merkezinde kısa bir soluklanmanın ardından tekrar yüklerini sırtlarına alarak dik yamaçlardan yukarılara doğru patika yolları takiple evlerine varırlardı.  Yorgunluk nedir bilmezlerdi.

    Yazları köylüye dur dirlik yoktu. Gübre çekilecek, çeyirler (mısır tarlaları) koşulacak (sürülecek) ,çimenler biçilecek. Yaylacılık yapılacak. Kışlık odun edilecek. Ekinler (mısırlar) yetiştiğinde harman sonrası temonler edilecek. Çimenler eve taşınıp çeydehlere yerleştirilecek. Odun ve çimen taşıma işi eğratlukla  (imece) yapılacak, eğrat gidilecek… Daha neler neler… Saymakla bitmez! Ama gel gelelim her şeye rağmen insanlar mutlu, huzurluydu.

        Şiddetli soğuklarla, adam boyunu geçen kar yağışlarının olduğu kış günlerinde ise, kadınlar, ev işleri, çocukların ve hayvanların bakımıyla günü akşam ederken, erkekler de kar kürekleri ellerinde, düşe kalka kahveye varır, günün sonunda evlerine dönerlerdi. Akşamları ise herkes için tam bir şenliğe dönüşürdü. Geçmişe dair sohbetler yapılır,  güzel günler hatırlanır, yâd edilirdi. Gürgen odununun alevinde pişen kabaklar yenir,  çaylar içilirdi.

             O günleri anıp ta , “Hey gidi günler hey” dememek var mı? Hey gidi günler hey,  çok uzaklarda kaldı, sadece ben mi? Hayır, sizler de hasret kaldınız o gülere. Ben ve benim gibi yarım asrı deviren hemşerilerim, o günleri andıkça yüreğimiz yanıyor,  gözlerimiz yaşarıyor,  bedenimiz titriyor, ister istemez hayalen de olsa, kendimizi o günlere bırakıyoruz.

             O yıllarda, her ev adeta bir mahalle gibiydi. Hoşörü, sevgi, saygı içinde kardeşçe geçen çocukluk günlerimiz vardı. Kötülük, kıskançlık nedir bilmeyen saf,  tertemiz gönüllerimiz vardı. Cizlavet lastikle, çarıkla gezsekte, Üzeri hartuma örtülü iki yüz yıllık, üst katlardan alt katlara çimen tohumu yağan, yaylı yataklar yerine tahta pekelerin üzerinde yatıldığı ahşap evlerde otursak da… Doğalgaz kaloriferi yerine kuzineler yakarak ısınsak da…  Yokluğu, yoksulluğu iliklerimize kadar yaşasak da… İyiliğin, kardeşliğin, sevginin, saygının, hürmetin, yardımlaşmanın, hoşgörünün, hatırın varlığının bolca bulunduğu bir beldede yaşıyorduk.    O zamanın halkında inançta tamdı. İmanlarını yaşadıkları hayata layıkıyla aksettirenler çoğunluktaydı.  Milli, manevi değerlere bağlılık vardı. Birbirine sevgiyle, saygıyla, hoşgörüyle davranan ablalarımız, ağabeylerimiz, büyüklerimiz vardı. Dertlerimizi dert edinen, derdin derdimdir diyen büyüklerimiz vardı.           

 Hey gidi günler hey, geçip gittiniz bir bir arkanıza bakmadan, sizler çok uzaklarda kaldınız, bizi size hasret bıraktınız. Rahat yüzü gördük, karınca kararınca refah toplumu olduk. Olduk ama çok şey kaybettik. Biz bizden olduk. Mühim olanın Leyla ile Mecnun olmak olmadığını, mühim olanın onların ruhuna sahip olmak olduğunu bilemedik. Dostun postunu değil, dostun yüreğine inanmanın, güvenmenin ve onu sevmekle işe başlamanın gerekliliğine inanmaktan vazgeçtik. Yaşanılan süre içinde bizimle birlikte yaşayanları sevip, sayıp değer verip,  şerefle, haysiyetle, onurla kimseyi incitmeden yaşamanın yaşamak olduğu inancını kaybettik.

     Allah’ın (c.c) izniyle , can bedende iken, tüm hemşerilerimin katkılarıyla tekrar o ruhu yakalamak ve yaşamak dileğiyle hepinize selam sevgi ve saygılar.

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu habere toplam 4 yorum yazılmıştır.

MENEKŞE DEMİRAY [ 19 Haziran 2009, 13:12 ]
SAYGIDEĞER ZİYA HOCAM,
YAZILARINIZI SÜREKLİ TAKİP ETMEME RAĞMEN YORUM YAZMA CESARETİNİ HENÜZ GÖSTEREBİLMİŞ DURUMDAYIM.SİZİN ANLATTIĞINIZ GİBİ BİR HAYATI KAÇIRMIŞ OLMANIN ÜZÜNTÜSÜ İÇİNDEYİM.ÇÜNKÜ GERÇEK ŞU Kİ DEĞERLERİMİZDEN UZAKLAŞAN,SAYGI-SEVGİ BOYUTUNUN GERİLERDE KALMAYA BAŞLADIĞI BİR ÜLKE HALİNİ ALMA YOLUNDA İLERLEMEKTEYİZ.BU NOKTADA DİĞER YAZILARINIZDA DA VURGULADIĞINIZ GİBİ AİLENİN ,ÖZELLİKLE ANNELİĞİN ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖREV OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTEYİM.GENÇLER BİZİM KENDİ ESERİMİZ.ÇOCUKLARIMIZA DEĞERLERİMİZİ,ADET GÖRENEKLERİMİZİ,İNANCIMIZI,SEVGİ VE SAYGIYI AŞILAYAMADIĞIMIZ MÜDDETÇE HİÇBİR ŞEYİN DEĞERİ KALMAMAKTA.ONLARA İMKANLAR SAĞLARKEN DEĞERLERİNİ BİLECEKLERİ ÖLÇÜDE VERMELİ,AZLA YETİNMELERİNİ SAĞLAYARAK YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN ONLARA YOL GÖSTERMELİYİZ.AKSİ TAKTİRDE HEPSİ İNTERNETİN,MARKANIN,KÜLTÜREL YOZLAŞMANIN VE EMPERYALİZMİN BİRER KÖLESİ OLARAK;HER ŞEYİ ÖNCEDEN TÜKETEREK YAŞAYAN,OKUMAYAN,ARAŞTIRMAYAN,
ÜRETMEYEN BİR NESİL HALİNE GELECEKLERDİR.BUNUN İÇİN ÖNCE ANNE-BABAYA,SONRA DA BİZ EĞİTİMCİLERE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞMEKTEDİR.
SİZE BU KONUDA DEĞERLERİMİZİ TEKRAR HATIRLATTIĞINIZ VE ÖZLEM DOLU ,KEYİFLİ BİR YOLCULUĞA ÇIKARDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDER,SAYGILAR SUNARIM.
                                        MENEKŞE DEMİRAY
Mevlüt [ 08 Haziran 2009, 10:50 ]
Sevgili Hocam,
Elinize sağlık. İnsan duygularını, yaşadıklarını ancak bukadar güzel ifade eder. Yazılarınızı sürekli takip ederek, zevkle-şevkle okuyorum.
Hocam, sizi cok ama cok seviyorum. Allah sizlerden razı olsun. Sagılarımla,

Mevlüt MALBASTI
ismail akyıldız [ 08 Haziran 2009, 09:39 ]

Ceyda hanıma katılıyorum, haikaten bu yazı da tatlı bir masal havası var. Edebiyat tarihinin en güçlü temalarından biri: O Belde, El Dorado, Paradise Lost(Kayıp Cennet).
Freud'un 'İnsanın babası' dediği çocuğun dünyası da bir kayıp cennettir. Saygıdeğer hocamız hem kendi çocukluğunu ve artık hepimizin kayıp cennetine dönüşen Senoz'u tam zamanında kaleme almaya başladı.

Yorumların tamamını okumak için tıklayın.

Bu Yazarın Önceki Yazıları

Son Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber