Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Mevsim kış ve biz üşümüyoruz bile!

Okunma  Yazar : AbdurrahmanAkın
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 1430
Tarih  Tarih : 29 Ocak 2019, 20:07

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Köylerimizin boşalmadığı, daha doğrusu köylerden şehirlere akın akın göçlerin başlamadığı yıllarda ki kış günlerinin benim gönül dünyamda ayrı bir yeri vardır. Bugün kalabalık şehirlerin AVM’lerinde, cadde ve sokaklarında gününü gün eden “dünün köylüleri” olan bizler, göç etmeden önce neler yapardı koca bir kış günü köyünde onu kendi yaşadıklarım üzerinden ve olabildiğince özgün ifadelerle anlatmak isterim!

Karatavuklar, sanki bir yerlerde “yaz uykusuna “ yatmış gibi kar yağışıyla birlikte ortaya çıkarak yapraklarını döken ağaçların dallarında koro halinde şarkılar söyleyerek bizi “kışa uyandırırlardı!” Karatavuk sesleri kışın iyiden iyiye “Senoz Vadisine” geldiğinin habercisiydi.

Yağan kardan nerdeyse kapılarımız açılmadığını gördüğümüz andan itibaren bir koşuşturma başlamıştır artık köyde ki her evde. Evlerin içinde ki  ahıra inen “kaponk” dan aşağıya inerek  kar kürekleri eşliğinde “ahır kapıdan” itibaren küreyerek evin ana kapısına ulaşmak gerekirdi bir an önce. Gecenin ayazından dolayı “ğartumalardan”(çamdan çatı kaplaması) sarkan kılıç gibi buzları koparmak ve eğer kar çok fazla yağmışsa, ahşap evlerin kar’ın gücüne fazla dayanamaması nedeniyle bir an önce çatılara çıkarak küremek gerekirdi.

Sabah kahvaltımızın adı “ğuslomak”dı. Taze inek sütüne hafif un katarak hazırlanan ve daha sonrada üzerine halis muhlis yayla tereyağından eriterek döktüğümüz  “ğuslomak” yemeği kışın en sevdiğimiz sabah kahvaltımızdı. Hele “gabincine”(tavanın dibi) ulaşmak için sona doğru biz çocukların kaşıklarımızı daha hızlı daldırmamızın tadına da doyum olmazdı.

Önce kapı komşularımıza yol açılır sonrada tüm köy seferber olarak birbirine geçit vermeyen kardan temizleyerek yol açılırdı. Bu yol açma işi çalışma olarak algılanmaz resmen bir eğlenceye dönüşürdü. Köy içinde ki uzak evlere ulaşılmadığında “gürleyerek haberleşilir” ve bir yaramazlık olup olmadığı öğrenilirdi bu yolla.

Çocukların naylon torbalarla çayırlıklardan aşağıya ”uzması”(kayması) benim diyen kayak merkezlerinde ki görüntüleri aratmaz güzellikte hayat bulurdu. Burada ki tek sıkıntı, koca bir mesafeyi “uzarak” kat eden çocukların geriye dönüş de çektikleri meşakkatli yolculuklarıydı. Zaten kayarken tüm vücutları üşüyen çocuklar birde “marmeduş”(el ve ayakların uyuşması) olmak riskiyle karşı karşıya kalırdı. ”Marmeduş” deyip geçmemek lazım. Bazen çocukların el ve ayak uyuşması çok sıkıntı verirdi. “Pilitanin”(kuzine) içine ayaklarını sokan çok çocuğa şahit olmuşum. Hele “arturmalardan” (balkon) evin önünde ki gübreliğin üzerine yığılan karların üzerine atlamak ve “karatavuk” avlama macerası biz çocukların en büyük eğlencelerindendi.

Analarımız o elleri öpülesiler yaz ayında olduğu gibi kış ayında da ellerini taşın altına ilk sokanlarımızdı. Yılın her mevsimi olduğu gibi kışında en büyük sorumluluk ve iş gücü eli öpülesi analarımızındı. Onların sabah ki ilk işi; ineklerin “oğonk” ve “ğeçaçur”lerini (pişirilen yiyecekler) hazırlamak için ocak başında ki ateşi yakıp büyük kazanlar marifetiyle ineklere mükellef bir ziyafet hazırlamaktı.

Analarımız; o karda sığırlara bakacaklar sütlerini sağacak yeni “bucikler” (buzağı) varsa onları emzirtecek ve dönüp ev işlerine koşturacaklardı. Hele değirmencilik günüyse, üstüne üstlük birde “un öğütmeye” gideceklerdi. Her ananın yanında kesinlikle bir küçük çocuk olurdu değirmene giderken. Çünkü, değirmenin “un öğütmesi” dünyaları hala makineleşmemiş olan çocuklar için müthiş bir gözlem imkanı verirdi. Tabii kadınlarımız için kışın en zor olan işi “alaf” a gitmekti. Alaf bitkisi “komor ağacı” gibi yaprağını kışında dökmediği için, inekler daha çok süt versin diye köylerden uzak ormanlarda kar altından çıkartılarak evlere taşınırdı.

Sabah ve akşam evin en üst katından açılan “kaponk” kapısının marifetiyle ahıra doğru yazın biçilip kurutulan otların atılması esnasında ki “çimen kokusu”, ta evin içinden bile hissedilirdi. Hele ineklerin bu ziyafet karşısında ki hareketliliği, evin üst katına “tezek” kokusunu yayması pek de güzeldi doğrusu!

Sonbaharla birlikte kesilen ve evlerin saçaklarının altına “dacar” (dizilen) edilen “gürgen, çam, komar odunları” kışın en büyük ısınma kaynağıydı. “Hayat” (salon) dediğimiz evin en geniş bölümünün tam ortasına konulan “pilita”nın üstüne pişmesi için konulan “lahana çorbası” ve içine atılan komar ve ya gürgen odununun ısıttığı ortam, insanlara yazın yorgunluğunu bir nebzede olsa atmanın mutluluğunu yaşatırdı.

Nihayet akşam oldu mu, yorucu ve meşakkatli bir günün yorgunluğu tüm köy sakinlerinin bir evde toplanarak samimi sohbetiyle nihayetlenirdi. Köyün büyükleri toplandıkları bir komşunun “köy odasında” sıcak “pilitanin “karşısında memleketi kurtarmak ve köyün geleceğine dair planları yaparak birbirlerine takılmayı da ihmal etmezlerdi. Memleket kurtarma sohbeti bir kış boyunca tatlı takılmalarla sürerdi ve her yeni gün bir meselenin memleket çapında halledilmesi de demekti!

Yazın yaylacılık neticesin de ambarlarda ki “ kadılar”; “peynir, yağ, minci” ile dolup taşardı. Hele “meşecilik” (arıcılık) da iyi geçmişse o yaz, “bal kadıları” ağzına kadar dolu olurdu. Hangi eve gidilirse gidilsin mutlaka arıcılık sohbeti olur ve en sonunda ev sahibinin bu sohbeti bal ziyafetiyle noktalamasıyla final yaşanırdı. Her bir komşu bir diğer komşunun nerde ne kadar “kara kovan peteği” var ya da hangi ağaçta “boş kabı” var bildiğinden kimse bu sohbetlere yabancı kalmazdı. Sonbaharda toplanıp kurutulan ve “dizim” yapılan kestanelerin yeniden pişirilip yenmesi ve ambarların (nalya) içinde saklanan kış meyveleri sohbete ayrı bir tat verirdi.

Aslına bakarsak eski kış ayları bizim memlekette gönülleri dile getiren, gönülden gönüle sohbetlerin koyulaştığı bir mevsimdir de diyebiliriz.  Kış ayları daha az çalışılan köy halkının daha çok bir arada olduğu ve yüreklerinin kıpır kıpır olduğu bir mevsimdir. Kışın yağan bir iki metre kara rağmen içimiz ısınırdı kesinlikle.

Sürekli ifade ettiğim gibi, yaşadığımız bu dönemde zaman zaman şikâyet ettiğimiz çetin kış koşulları da yok artık. Yukarda anlattığımız köylerimizde ki kış günlerimiz sadece hatıralarda kalmaya mahkûm olmamalıydı ama zamanın ruhu buna müsaade etmediği için ancak hatıralarla yâd edebiliyoruz!

Onun için artık köylerde kışın yaşayan “biz son kuşaklar” hatıralarda kalan güzel kış günlerinin özlemiyle büyük şehirlerde hayatımızı devam ettirirken “üşümüyoruz bile artık!” Hal bu ki; bizim yaşadığımız zamanlarda ki köylerde kış günleri “kar çiçeklerinin” açmasına kadar devam eden soğuk ama çok güzel “kış hatıralarıyla” hayat bulurdu!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…

 

 

 

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu Yazarın Önceki Yazıları

Son Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber