| |||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir | |||||||||||||||||||||||
SENOZ'UN SESİHABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Ayağımızda lastik yoktu, çarıkla okula giderdik!Arkadaşlar, bu defa Yunus İmamoğlu ile hem Senoz'u, hem yaylaları hem de eski İstanbul'u konuştuk.
Yunus İmamoğlu, Senoz vadisi köylerinden Ormancık Köyünde doğmuş. Bu arada Yunus İmamoğlu, benim de dayım olur. Ama onunla 'dayım' olduğu için değil, gerçekten maceralı bir hayat yaşadığı için görüştüm. Ormancık köyü başta olmak üzere yakın köylerden onu tanımayan, bilmeyen yoktur desem yeridir. Dünün gençleri, bugünün orta yaşlıları yayla ve horon deyince onu hatırlar. Sohbet uzun oldu, ama tamamını okumanızı tavsiye ederiz. *Yunus İmamoğlu (İmomun Yunus) kimdir? Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Ben 1940 yılında Çayeli, Ormancık Köyünde [eski adı Cutinç] doğmuşum. İmomun Süleyman diye tanınan Süleyman Dilmen'in (İmamoğlu) oğluyum. Aşağı yukarı 71 yaşında oldum. İlkokulu köyde okudum. *Çocukluk yıllarınızda köyde hayat nasıldı? Çocukluk yıllarımızda hayat bambaşkaydı. Çok kalabalık vardı ve millet birbiriyle iç içeydi, birlik ve beraberlik vardı. Okula gidiyorduk, okul da kalabalıktık. Benim yaşım okumak için yetmiyordu, ama dedem öğretmene demiş ki "Boş boş duracağına o da ağabeyiyle (rahmetli Nazif ağabeyim) okula gelsin." O şekilde okula gitmeye başladım ve sınıfı geçerek devam etti. Normalde bir yıl önce okula gitmeye başlamış oldum. Nazif ağabeyim benden önce olması lazımken birlikte okumuş olduk. *Öğretmeniniz kimdi? Öğretmenimiz İsmail Kalyoncu vardı, 3. sınıfa kadar. Cağak köyündendi. Eğitmen olarak o vardı. Ondan sonra Hatice ablam (Hatice Bilgin) tayin oldu, ondan okumaya devam ettik. 4 ve 5'i o okuttu. Okul bitince zaten İstanbul'a kurbete geldik. 1952'de İstanbul'a geldik ve ondan sonra sadece yaz aylarında köye gittim, 1 ya da 2 ay kalabildim her yıl. *Köydeyken, okulda neler yapardınız? Hangi oyunları oynardınız? Okulda arkadaşlarla her türlü oyun oynardık. O zamanki talebe arkadaşları şimdiki gibi küçük değildi, yaşları biraz daha büyüktü. Çoğu okula geç başlamıştı. Çok aksilik yapıyorduk. Ama nasıl biliyor musun? Baştan dönme, ateşli gibi oyunları çok oynardık. Mendil kapmaca oynardık. Hiç dur durak bilmezduk. Dersten sonra da evlere gidene kadar oynamaya devam ederduk. Başköylülerle takışırdık, oradan gelirdik Areknerlilerle oynardık, bazen de kavga ederdik. Onları Memişoğlu evin başından, boğazdan öteye gönderdikten sonra biz de evimize giderdik. *Eskiden fakirlik vardı, bu konuda neler söylersiniz? Fakirlik vardı hem de nasıl. Vardi ki vardı. Kimsenin sırtında okul forması, önlük gibi bir şey olmazdı. Ne önlüğü? Gonavec gömleği ile okula gidenler olurdu. Bizim durumumuz biraz daha iyiydi. Çarıkla okula giderdik, lastik de yoktu! *Kışın nasıl çarıkla okula giderdiniz? Nasıl ne demek? Kalın çorabı ayağımıza giyerdik, sonra da çarığı giyerdik ve giderdik işte. Alışmıştık... Geç zaman, 5. sınıfa giderken ancak dedem bize birer lastik aldı... Zaten ondan önce lastik de yoktu, çıkmamıştı ki! *Peki, camiye gidebildiniz mi? Tabii camiye de gittik. Okul tatillerinde giderdik. Köyde hoca tutulurdu. Benim zamanımda Cağak'tan Hafız Cemal Emice vardı. Daha önce Başköy'den Ambaroğlu Hasan Amca vardı, ondan da okumuşum. Ondan sonra Kemalun Hafız, ondan okumuşum. *İstanbul'a gelmeden yaylaya gidip çobanlık yaptığın oldu mu? Gittim, kaç sene çobanlık ettim. 17 tane ineğimiz olurdu. Ediler, Pelat ve Şemkoğut yaylalarına gittim çok defa. *Şemkoğut'da günler nasıl geçerdi? Şemkoğut'un durumu da daha farklıydı. Pelat pek şenlikli olmazdı. Ama Şemkoğut hakikaten daha farklıydı. Bir kere çok kalabalık olurdu. Hele Behur zamanı... Şemkoğut'ta da çobanlık yaptım. O zaman seğerler dışarlarda kalırdı, onların ahırı olmazdı. Çok soğra inekler için ahırlar yapıldı. Hatta bir kaç defa kurtlar gelip sığırın memesini parçaladı, o sığırları kesmek zorunda kaldık. O zaman çok kurt vardı. Hayvanları kurtlardan korumakta zorlanırdı. Sonra ne olduysa kurtların sayısı da azaldı... *Şemkoğut ile Mahrabudam arasında da eskiden otlak kavgası olmuş çok defa. Onlara şahit oldun mu? Bir gün hiç unutmam, bizim huduttan beri Mahrabudam malları geldi. Kalabalık varız Şemkoğut'te. Rahmetli olmuş Peçon Hüseyin'le ben çok çabuk gidiyorduk. Üstten bindirdik, malların önünü kesdik. Bir de Memoğuli Yaşar, arkadaşım o da orada. Adamla atışırken o arada Hacimusanın Dursun Dayım altten yukarı geldi. Gelir gelmez Mahrabudamlı çobanla kapıştı. Adam uyanık çıktı, bir anda yerden aldığı bir taşı Dursun dayımın kafasına vurdu, kanattı. Tabi biz de kavgaya tutuştuk, ama çoban malları bırakıp Çiftekayalar'dan kaçtı. Malları Mahrabudama doğru sürdük. Biz de hep beraber yaylaya döndük. *Peki, niçin İstanbul'a geldiniz? Çalışmak için tabii. Babam ve ağabeylerim buradaydı. Rahmi ağabeyim Gedikpaşa'da Atıf Kibar'ı fırınında (Kibar Ekmek) tezgâhtar olarak çalışıyordu. Marangoz olan ağabeyim Muhammed de Yenikapı'da bir atölyede çalışıyordu. Ben geldim, Muhammed ağabeyim beni yanına aldı ve 'Marangozluk alış' dedi. Orada bir sene çalıştım. Akşamları Rahmi ağabeyimin çalıştığı fırına gelip orada yatıyorduk. *O yıllardaki İstanbul nasıldı? Tabii bugünkü gibi kalabalık yoktu, her yer sakindi. 750 bin nüfusu vardı. Topkapı'dan öteye her yer boştu, tarlaydı. Vatan Caddesi bostanlıktı. Bağ ve bostandı oralar. Sonradan merhum Adnan Menderes oraları açtı, yol yaptı. Orada gezerdik. Şişli ve Mecidiyeköy tarafları da bom boştu. Daha evvel zaten babam anlatırdi, oralar hepten boşmuş, incirlikmiş. Oraya gidip piknik yaparlarmış. *Merhum Başbakan Adnan Menderes'le de tanışmışsınız her halde? Evet, biz Menderes'i çok yakından tanıdık. Fatih'teki Fevzipaşa Caddesi açılırken, yapılırker Menderes her sabah erken saatte çalışmaları denetlemeye gelirdi. Bizim kahve de orada olduğu için kahveye gelir çay içermiş. Baştan babam tanımamış, ama bir iki gün sonra tanımış. Menderes, babamın çayını da çok severmiş ve dermiş ki, "Yahu Süleyman efendi senin çayın niçin çok lezzetli?" Babam da, "Beyefendi, ben çay müstahsiliyim, Rizeliyim" dermiş. Biz bile çok defa Menderes'i görmek için erkenden kahveye giderdik. Menderes her zaman güleryüzlüydü. Milletin içinde bir liderdi. Herkes onu sever, o da herkesin derdini dinlerdi. Düşünün, inşaat çalışmalarını kontrol için mühendisleriyle birlikte Fatih'e gelir, bilgi alırdı. Bir Cadillak arabası vardı. Bir şoför, bir koruma ve bir de kendisi birlikte gelirdi. Öyle debdebeli değildi. *Peki, İstanbul'dan köye gidişleriniz nasıl olurdu? Ben askerlikten evvel de, sonra da hemen her yıl mutlaka yaz aylarında, Şemkoğut vaktinde 1 ay köye giderdim. Rahmetli babam da bilirdi, ağabeylerim de bilirdi. Şemkoğut zamanında giderdim, bir iki gün köyde kalır ve hemen yaylaya giderdim. Behurciler de gelirdi, onlar dönünce ben birkaç gün daha kalır, sonra köye döner ve oradan da İstanbul'a gelirdim. *Siz de "bobregidin" yaptınız mı? Yaptık tabi. Mesela, çok yağmur yağar ve günlerce güneş açmazsa bunu yapardık. Güya güneş açacak diye inanılırdı. Evleri dolaşır, kaymak, peyniz toplar ve açıkta yaktığımız bir ateşte bunu güzelce 'muhlama' gibi pişirirdik. Yanımızda götürdüğümüz yoğurtla birlikte hep beraber onu yerdik. Güneşin açılacağına inanırdık. Eskiden beri bu yapılırdi, biz de yaptık. *Yayla arkadaşların kimdi? Ecemun Nazif (Sayın), Köçken Behçet (Meyveci), Kürdoğuli Sefali (Çiftçi), Rifatun Mustafa (Sayın), Mardal Sıtkı (Balcı), Başköyden, Perastonden, Cağakten başka arkadaşlar da vardı, ama şu an aklıma gelmedi. *Biraz da köyümüzün, ailemizin yaşlılarından bahset bize. "İmam Dede" nasıl bir kişiydi? Biz de tanıyoruz, ama bizim tanıdığımızda sürekli yataktaydı? İmam Dedem, gayr-ı meşru bir iş yapmamış hayatında. Devamlı ezan okur ve mutlaka cemaatle namaz kılardı. Cemaatsız namaz kıldığı pek görülmemiştir. Benim bildiğim kadarıyla vefatından 2 ya da 3 sene önceye kadar devam etti. *İmam ismi nereden geliyor? Dedem belki de 50 sene bizim köyde Cuma namazlarını kıldırmış. Para karşılığı değil, tamamen karşılıksız. Herkes ona "imam aşağı, imam yukarı" diyor ve ismi bu şekilde kalıyor. Ben bile çok geç öğrendim dedemin adının Mehmet olduğunu... *Peki, Çakeroğlu Molla Nuri Efendi'den de güzel sesli hafız diye bahsedilir. Onu ne kadar tanıyorsunuz? Molla Nuri, benim de Morkurarım olur. Ben onu tanırım, ama yaşım itibarıyla çok iyi tanırım desem doğru olmaz. 1960'dan önce vefat etmişti. Molla Nuri Efendi, bilgili bir adamdı. Çok kuvvetli hafızdı. *Naci Bey de hâlâ anlatırır. Onu ne kadar tanıdınız? Naci [Bilgin] amcamı da çok görmezdik. Çayeli'nde çalışırdı. Ayda bir köye gelirdi. İmam Dedem giderdi ziyaretine, tabii kardeşiydi. Babamla da arası çok iyiydi. Son zamanlarda Çayeli'nde ezcane açtı. Biz büyüdük, gurbete geldik. Gittiğimizde amcamızı orada ziyaret ederdik. Bilgiliydi. Çayelinde yapılacak bir işimiz olsa ona söylerdik, dakikasında yapılırdı. Çok nüfuzluydu. Çayelinde Rize'de yapamayacağı iş yoktu. *Söz bayramdan açılmışken, köy bayramlarından biraz bahseder misiniz? Köy bayramlar eskiden beri şenlikli olurdu. Mahalleler arasında davetler çok eskiden beri devam ediyor. Bir sene Cutinç'e, bir bayramda Mahmutli'ye gidilirdi. Fakat eskiden çok kalabalık olurdu. Salıncak oynamak, evlerin ziyaret edilmesi... Eskiden Başköy'le muhtarlığımız birdi, ama bayramlarımız ayrı ayrı olurdu. *Gençlere tavsiyelerinizi de alabilir miyiz? Gençlere tavsiyem, arkadaşlıklarının iyi olması, birlik olmalarıdır. Birbirine gitsin gelsin ve tanışsınlar. Bizim devremizde biz birbirimizi hep tanırdık. Ama şimdi arkadaşlarımızın çocuklarını tanımıyoruz. Gidip gelmek kesildi. Eskiden böyle değildi. Biz, babalarımızın arkadaşlarının bütün ailesini tanırdık. Şimdi gelen yok, giden yok. Ziyaretler hepten kalktı. Bunu başlatmak lazım. Birbirimizi tanıyalım, birbirimizin hatırını soralım. Daha ne kaldı? Kimse kimsenin ekmeğini vermiyor ki? Buluşmak, sohbetler yapmak çok mühim, devam etsin. Hele yayla komşularımızla aramız çok iyiydi. Çocuklar toplantılara gelmiyor. Biz yine buluşuyoruz, arkadaşlarımızla ama çocuklar buluşmuyor.
Bu habere toplam 3 yorum yazılmıştır. Yahya Bilgin
[ 23 Ocak 2011, 21:55 ]
belkide ,belkisi fazla hatta sen haklı olmalısın Abdurrahman. Ben de Babanın şemkeğutta vurulduğunu duymuşum. ama bazı bilgiler kulaktan kulağa anlatılınca değişiyor tabiatiyle. Yunus ağabey,rahmetli babamın(Naci Bilgin) siyasetle ilgili hayatı...nı da yanlış öğrenmiş,örneğin. mebusluk teklifi Naci Bilgin'e yapılıyor.daha doğrusu Rize demekrat parti aday tespitinde Osman Kavrakoğlu ilk sıraya Naci Bilgin ismini yazıyor.babam hayır ben ankaraya gitmek istemiyorum diyor ve yerine fatih medresesinden talebe arkadaşı Üsküdar savcısı İzzet akçal'ı önerip mebus olmasını sağlıyor.Bunu Rahmetli babamın cenazesinde yaptığı konuşmada da dile getirdi,İzzet beyamca.Bu anlattıklarım ne kimseden bir şey alır,ne kimseye bir şey katar.sadece gerçeklerdir,ve bu gerçekleri en iyi Erol Akçal bilir. Abdurrahman Akın
[ 23 Ocak 2011, 21:55 ]
değerli yunus amca ,babamın vurulmasını anlatıyor ama sanırım bir bilgi eksıklığı var ..benım bıldığım babam pelatta vurulmuştu...
Adnan Bas.apan
[ 22 Ocak 2011, 17:11 ]
Yunus Abi Allah uzun omurler versin.
Adnan Bas.apan (Sofor Ahmet in oglu ) |
FOTOĞRAF GALERİLERİ |
|||||||||||||||||||||
Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009 Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber |