Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Bizim Said, Amerika'dan konuştu!

Zaman zaman Amerika'daki Senozlularla görüşmeler yapıyorduk. Bu defa biz değil de, bir gazeteci arkadaşımız Amerika'daki bir Senozlu ile görüşmüş.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 1
Okunma  Okunma : 2955
Tarih  Tarih : 13 Haziran 2010, 21:45

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

M. Said Çakır, Ormancık Köyünden (Çakıroğlu) kalkıp Amerika'ya giden bir
hemşehrimiz. Alabama (Alabalık değil!) Auburn Üniversitesinde işletme
mastırı yapıyor. Genç Yaklaşım dergisinin Haziran 2010 sayısında yayınlanan
röportajı bilgilerinize sunuyoruz:

ABD'de Ekonomi Master Öğrenimi gören Muhammed Said Çakır ile Amerika, orada
öğrenci olmak, eğitim ve hedefler üzerine bir söyleşi yaptık. Yurtdışında,
özellikle Amerika'da eğitim görmek isteyen arkadaşlarımız için umuyoruz ki
faydalı olur.

*ABD hâlâ rüya olmaya devam ediyor mu?

Her ne kadar "Amerikan Rüyası" kavramı eskisi kadar rağbet görmese de,
dışarıdan bakınca rüya olmaya devam ediyor. Bence bunun en birinci sebebi
Amerikan toplumunda olmayan veya olduğu hallerde istenmeyen, bünyeye
alınmayan "baskı" unsuru. En çok dikkatimi çeken şey bu. Baskı (istibdat)
kavramını yaygın medyayı da düşünerek yorumlarsak, Türkiye'de de olduğu
gibi, Amerika'da da en büyük baskı aracının medya olduğunu söyleyebiliriz.
Belki önceki devirlerdeki, kuvvetin öne çıktığı baskı türünden daha da sinsi
olan; beyinleri, anlayışları, gözleri, duyguları baskı altına almaktan
bahsediyorum. Dolayısıyla "bire-bir" mücadele tarzında, tamamen kendi
iradenizle baş başa kalıyorsunuz. Eğer "Beynimi yıkamalarına izin
vermeyeceğim" diye bir kaygınız varsa tabi...
Sonuç olarak ailenizden, arkadaşlarınızdan veya bulunduğunuz toplumdan
herhangi bir tekmil duymadan ve baskı hissetmeden; kendi iradenizle, iyi
veya kötü bir şeylere yönelmeyi isteyenler için Amerika hâlâ bir rüya
diyebilirim...

*Amerika'da okuyan bir genç olmak nasıl bir şey? Ya da öncelikle
Amerika'daki eğitim kavramından bahsedebilir misiniz?

Çok şaşırtıcı gelebilir, ama Türkiye ile Amerika arasında hiçbir fark yok,
müfredat açısından... İki yerde de aynı düşüncenin ürünü müfredat ve bakış
acıları genç beyinlere sunuluyor. "Okuma"nın Türkiye'de kutsal sayıldığını
biliyoruz. "Oku oku adam ol!" gibi, bizden yaşça büyüklerin söylediği çok
sözler var. Hatta "İlim Çin'de de olsa alın" gibi Peygamber Efendimizin
(asm) hadislerinin bu konuda istimal edildiğine hep şahit olmuşuzdur ve hâlâ
oluyoruz. Daha da ilginç olanı, ilim farzdır deyip diğer bir farzın terk
edilebileceğini ima edenler, öne sürenler oluyor. Kendimizi böyle
yordamlarla "dindar" diye avutursak, gerçekten çok zavallı durumdayız
demektir. Yaratıcının ilim demekle kastettiğini, biz eğer meslek edinmek
için "diploma" olduğunu zannediyorsak bu zavallılıktır. Kendimize en büyük
yalanı yutturmaktır. Yaratıcı ve yaratılan açısından bakarsam bence
hıyanettir!

*(Her halde) İlim Amerika'da ki, pek çok insan oraya okumaya gidiyor.

Amerika veya Türkiye'de okullarda bizlere sunulan şey bir "ilim" değildir,
kısmen bilgi aktarımı ve büyük oranda da "seküler (dünyevî) düşünme"
eğitimi...
Bütün öğrencilerin yaşadığı bir konu, buna en iyi örnek şu sanırım:
Mikroekonomi diye bir ders var. Özellikle İktisat alanı ile ilgilenenlerin
bildiği bir ders. Orada ilk konu insanın tanımı. İnsanı "sadece kendini
düşünen, menfaatçi (self-interest)" diye tanımlayarak işe başlar ve bütün
akışını bu tanım üzerine bina eder. Çünkü bu tanımları yapanların
bilinçaltında "hayat bir mücadeledir" düsturu var. Tabii bu pencereden
hayata bakanların bir sonraki adımda "güçlü olan ayakta kalır" dememesi
imkânsız. Temelden yaptığı yanlışı sorgulamak bir yana dönüp etrafına
bakmıyor ki bu felsefedeki insanlar!
Hâlbuki insan olarak, şu soruların sorulması da gerekmez mi?
"Görünüyor ki bütün insanlarda kendini ve menfaatini düşünme eğilimi var.
Bunu insan kendi yaratmadı. Peki, bu özelliği veren neden böyle bir özellik
vermiş olabilir ki? Zulmün ve dünyadaki savaşların, yoklukların esas kaynağı
olan bu eğilim neden insanda var? Bu eğilimi körükleyerek insan, insanlıktan
çıkıyor. Bunun nasıl kullanılacağını bilse bilse ancak bunu Yaratan bilir. O
ne diyor acaba?" gibi soruları, bu eğitim sistemini oluşturan felsefe sormaz
ve sorulmasını da mümkün olduğu kadar gündemden uzak tutar. Kendini bir
şekilde dinle irtibatlı görenler için, bahsettiğim konunun eleştirisi
yeterince yapılmadan, dünyevi beklentilerin de baskısıyla, "dindar
dünyeviler" diye tabir edilebilecek yolculuklara yelken açma riski çok
yüksek.

*Dikkatli ve sorgulayan bir zihniyete sahip olmaya çalışmalı o halde?

Evet, öyle de denebilir. Şu bulunduğum varlık âleminde 'bilim'in söylediği
şeyler kesinlikle beni tatmin etmiyor. Kendime baktığımda, bu özelliklerin,
maksatsız olabileceğine kesinlikle inanamam. Şu an düşünürken ve konuşurken
bile, sürekli bir yaratılma durumu olmalı ki 'ben' dediğim şey yaşasın.
Çünkü ben, benim varlığımı devam ettiren değilim ki! Yaratıcımı, yaratılan
her bir şeyde algılayabilmek benim "eğitim"den anladığım genel bir çerçeve.
Bu noktada genç aklımı, genç heyecanımı, genç vicdanımı ve diğer bütün
özelliklerimi çalıştırmak istiyorum ve bunun duasını yapmaya çalışıyorum.
Bundan çok büyük lezzet aldığımı da söylemeliyim. Bu eğitimi herkese tavsiye
ediyorum.

*Öğrenci olarak bugün ABD'yi nasıl okuyorsunuz?

Dünyayı ağalık sisteminin hâkim olduğu tek bir aşiret gibi düşünürsek,
ABD'nin dünyaya ağalık yaptığını söylemek yanlış olmaz herhalde...
Her ne kadar ağalarıyla iyi geçinemeyen bazı insanlar (ülkeler) olsa da,
yine de onun sözü ve telkinleri doğrultusunda hareket etme eğilimi,
bahsettiğim insanlar (ülkeler) için, ağır basıyor.

*Amerika ağalık koltuğuna nasıl oturdu peki?

Özgürlüklerin yaşanması, baskının olmaması, çeşitli konularda yetenekli
olduğuna inanan insanların kendilerini yetiştirmelerine çok büyük bir imkân
sağlaması buna sebep bence. Herkesin kendi dünyasının padişahı olduğu bir
zeminde, insaniyetini tatmak ve fikir üretmek mümkün hale geliyor. Kendi
akıllarını ağasının cebine koyanlar da, burada üretilen fikirlere muntazır
kalıyorlar. Ondan gelen fikirler ciddiyetle dinleniyor ve fiiliyata
geçiriliyor. Çünkü "O iyi düşünmüştür, eksik yapmaz" güveni var. Her ne
kadar "ağa" kendi menfaatinden başkasını düşünmese de, diğerleri onun
menfaatlenmesinden garip bir şekilde zevk alıyorlar. Görünürde düşman gibi
telakki edilen ülkelerin gençleri, akın akın Amerika'ya geliyor. Özellikle
Müslümanların Amerika'yı seve seve tercih etmelerinin altındaki sebep iyi
irdelenmeli.

*Peki neden?

Hürriyet yoksulluğu Asya'yı (özellikle âlem-i İslâmı) kavururken, Amerika
niye tercih edilmesin ki? Gelişmekte olan ülkelerden, Türkiye de dâhil,
Amerika'ya maddi ve manevi inanılmaz kaynak aktarılıyor. Sadece İngilizce
öğrenmek için buradaki kurslara diğer devletler ve insanlar yüksek miktarda
maddi kaynaklar transfer ediyor. Geçenlerde gazetede okuduğum bir habere
göre Uluslararası Eğitim'den Amerikan ekonomisinin kazancı, yanılmıyorsam,
ilk beş veya ilk on kalem içerisinde yazılmıştı. Hürriyet yoksulluğu
özellikle Asya insanını maddi ve manevi kuruturken, Amerika hem maddi, hem
manevi kazanıyor. Garip işler oluyor gerçekten. İnsanın aklının alması
imkânsız. Bakıyoruz ki, Türkiye Amerika'daki İngilizce kurslarına her yıl
çok sayıda burslu öğrenci gönderiyor. Türkiye'de İngilizce kursları yok mu?
Milletin verdiği vergi nasıl bu kadar kolay harcanabiliyor? "Amerikan
Rüyası" böylece maddiyata çevrilmiş oluyor. Gelenler bu rüya ile avunurken
geridekiler de "Amerika'ya eğitime gitti" kabilinden sözlerle gururlanarak
Amerika'yı zengin ediyorlar! Amerika'nın ne kadar gelir elde ettiği,
açıkçası, çok da umurumda değil. Fakat devletin, burslu olarak gönderdiği
arkadaşlarımızı "devletçi" yapmasından endişe ediyorum. Bunun izlerini
arkadaşlarımda görüyorum. Bu hiç hoş değil.
(Konuşan: Hüseyin Eren, Genç Yaklaşım dergisi, Haziran 2010)
*
senozderesi.com haber merkezi

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu habere toplam 1 yorum yazılmıştır.

Vildan [ 25 Haziran 2010, 17:26 ]
'' ABD hala rüya olmaya devam ediyormu?'' sorusuna verilen cevap dikkat çekici...
teşekkürler abi:)

Yorumların tamamını okumak için tıklayın.

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber