Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Ahmet Erdem (Alomon) Emice neler anlattı neler...

Sönoz'un köylerimizde yaşayan 'canlı tarih'lerle sohbetlerimizi sürdürüyoruz.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 2
Okunma  Okunma : 3694
Tarih  Tarih : 25 Eylül 2009, 14:08

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Elbette gün görmüş büyüklerimizin tamamıyla konuşmamız bugün itibarıyla zor, ama elden geldiği kadar sohbetlerimizi sürdüreceğiz. Bu defaki sohbet misafirimiz Ormancık Köyünden Ahmet Erdem amcamız oldu. Ahmet amcamıza gençliğinde bir lakap takmışlar ve çoğunluk onu bu lakapla tanıyor. "Alomon Emice"yi evinde ziyaret etti. Ahmet amcanın anlatacağı o kadar çok şey vardı ki, bir kısmını daha sonraya bırakmak durumunda kaldık. Buyurun Ahmet Erdem amcanın anlattıklarını dinlemeye:

 

*Ahmet Amca, sana niçin hep "Alomon" derler? Bu lakabı kim taktı?

 

"Alomon" yok, benim adım Ahmet Erdem... Mesela, kurbet hayatımı mı soruyorsun?

 

*İstersen köy hayatından başlayalım. Sonra da gurbet, İstanbul hayatından anlatırsın...

 

Çocukken uçuyordum. Ben bu köyden (Cutinç/Ormancık Köyü) Toleniç'e (Yeşiltepe) gece iki defa gitmiş gelmiş kişiyim.

 

*Hayırdır, niye bir gecede iki defa gittin geldin?

 

Ahmet ağabeyim (Memişoğlu Ahmet, mehrum) kız kaçırmıştı, onu saklamak için. Başköy'den Hacısuleyman'ın kızını... İbrahim'un evindeydiler. Bana Hacahmet Hasan haber verdi, dedi ki "Gidip kızı geri alacaklar." Gittim, İbrahim'in evinden ağabeyimi ve yengemi evden çıkardım, çamlığa götürdüm ve o esnada jandarma eve baskın düzenledi.

Başköy'den Haydar Efendi'nin (Hacı Süleymon'un) odasının kapısına beyuk bi kütük koydum. Evde başka kimse de yoktu, odadan çıkamadı, müdahale edemedi kız kaçırmaya...

Kız kaçurduk diye bizi mahvettiler, geldiler mısırı kübreluğe doktiler. Neler ettiler, neler... Bizum İsmail'un (Memişoğlu) ellerini bağladılar. Karakol yapıyor bunları ki kızın yerini öğrensinler. Sonra biri geldi gizlice ellerini çözdi, İsmail de artumadan (balkon) yallah doğru gübreluğe atladı.. Kaçtı ama tekrar yakalandı. 5 tane jandarmayla kavga etti, yine kaçtı. Çok kuvvetli bir pehlivandı Memişoğlu bizim İsmail... 10 kişiye adom demezdi, hepsini doğerdi.

Yani bu söylediklerumun hepsi doğrudur ha. Haçikoğlinun kumkeloğ var ya, orada başköyden 30 kişi beni çembere aldı, etrafumi sardi. Beni yakalasalar, kızı bulacaklar. Ben onların yerini bileyurom. Benim belumde de tabanca var, 18 tane da mermi var. Çektum taboncayi, vurecağum ha! O zaman gözume bi şey gelmeyi ki! Rahmetli Kahrimon Mahmut, (Allah'ın rahmeti ruhine olsun) devomli rahmet vereyirom. "Olo İlyas" dedi, "Açun çemberi kaçsun. Yoksa bizi vurecek" dedi. İlyas dediği de Kelenci (Kalyoncu) İlyas idi. O çok gururlu bir adom idi. Hasan'ın babası... Vureceğidum ha! Oradan kaçtum. Olo neler çektum ben Faruğum, neler... Bir gün geldum ki candarmalar Naliyanun kapılarını kireyiler. Eve gelemedum, habu yukaride büyük bir çom vardi, çiktum uğa. İpilen kendumi bağladum çome, o gece orada kaldum. Sabaha kadar... Onlar da sabaha kadar beklediler ki buni yakalayalım. Sonra gittiler.

 

*Başka kimseye sormuyorlar mı bu kaçan kız nerede diye?

 

Başkası bilmez ki, ben biliyorum ve onları bir yerden bir yere ben gizledim. Edikete götürdüm, Hondoç'e koydum. (Hondoç: Kuru otların/çimenlerun saklandığı kütük ev) Geldum Arekner'de Hocaoğlu Ahmet'un evinin arkasına girdum. Dereniden zincirdişağa endum eve. Millet yatmış. Bir koti tahra buldum, bi da köti dolap vardı, kapağını kerdum. Orda bir köti minci buldum, bi da peştomal buldum. Pelekiyi kaldurdum ve bunları içine koyup vurdum sertuma, doğru bizumkilere azek götürdüm. Götürdüm ve tembe ettum: Ben gelene kadar buradan hiç ayrılmayun diye...

Orden alduk onlari Kevser yengeme erkek elbisesi geydurduk. Adliye'ye gidiyoruz ya. O zaman vurdili kirdili zoman. Bi bunun (Ormancık'tan Naci Bey) bi de Hacicelal'un sesi çıkardı. Çağal Mahmut'un da sesi çıkardı...

 

*Ahmet ağabeyin, yengeni nasıl kaçırdı?

 

Tulumilen kaçurdi. İyi tulum çalardi, öylece kaçurdi. Kernoç'ten aldık kaçırdık. (Kernoç: Köydeki okula yakın bir çimenluğun adı.) Haci Musaların eğratluği vardı. Çimen eğratluği. 13 tane kadın vardı eğrat olarak. (Eğratluk: İmece usulü ile çalışma, yardımlarma.) Orada Eyzoğli Etem, Hocoğli Osmon ve iki arkadaşıyla birlikte gittiler kızı aldılar, ordan yukarı doğru Hovendaş'a götürdüler. Çok beyuk zahmet çektum, çok ezdiler bizi.

 

*Sonra nasıl barıştılar?

 

Barıştılar... Kız tarafı 150 lira başlık parası aldı. Başköy'den Modoloz vardı, tanıdın mı onu? Çok gururlu adam idi.

 

*Onun nesiydi ki kız?

 

Torunu idi, kardaşının kızı idi. O İlyas benilen konuşmadi 7 sene. Kalenci İlyas. Şemkoğut'da çobonim. Cutinç'un seğerini tek başıma aldım götürdüm. Endum, Eğcut'den verdum yukari. Bizim köy de Pelad'a köç taşiyor. Rahmetli Kalenci Osman da geldi seğerlerini altumdikari verdi yukarı... Yahu dedim "Osman Emice, verma böyle yukari. Bu seğerler taş eder, seğerler zay olur." O zomonler seğer kalabaluk, çok. Ben Eğcud'un yarisine çiktum, oturmişim güneşte, bir taş gitti seğere bi kodi, baktum seğer paldur-küldür gidiyor. Neyise, koştuk undişağa, seğeri piçekli ettuk. Öyle ben üsten geldum, ta Nuska Dağından dolaşarak Şemkoğut'a geldim.

Yani bu hayatım buralarda çok macera geçirmiş. Ama şimdi tabii, eğtiyarladuk. Kurbet hayatım da bir başkadır. Tarihi gurbet hayatım var. İstanbul Eminönü'ndeki İpek Palas Otelinde tarihi hayatım var. Orada çok uzun yıllar çalıştım.

 

*İye de şu lakap (Alomon) ismini sana kim taktı, hep merak ederiz?

 

Onu Cermoğuli Mustafa vardı ya, Kars'ta eldi, o taktı. Siz tanımazsınız. Cermoğuli Muhammed'in (Muhammed Beyaz: Hamit/Yaşar/Ali ve Muhammed'in babası, merhum) ağabeyleri idi. Köyde oynarduk işte çocuklar ilen. O lakabı bana o taktı. Yani "sen Almanya'lı mısın" anlamında. O zomon çok parlağidum, yakışıklı idim. O da gurbette kalmış, Almanlar'ı tanımış. Beni onlara benzetiği için bu lakabı taktı ve bazıları da beni böyle tanıdı.

Bana bu kalabı takan Cermoğuli Mustafa sonra askerde iken vefat etti. Çağallardan biri vardı orada subaydı, buna çok yardım etti. Sonra elince, haberini Ecemun Şaban'a askerlik şubesinde vermişler. O muhtar idi o zaman. Şaban Emicem Muhtar idi. O da ne olduğuni bilmez, mektup zannetmiş. Cermoğulu Mehmet (merhum) o zaman Misohor'de okulda okurdu. Bu köylerde hiç okul yoktu. "Bu mektubu bir oku" diye ona veriyorlar. Okur ki Mustafa'nın vefat ettiğini yazıyor. Bağırmak, çağırmak... Bütün köy toplandı. Deduğum çok eski tabii... Nihayet elen eldi, eldi gitti.

 

*Ahmet Emice, Köçkenden birine ayı dalmış diye hep duyarız. Onu bilir misin, nasıl olmuş?

 

Bilmem mi? Abdurrahman'a daldı da, bir kalçasını kopardı. Gotine daldı, götini yırttı, ne dersen ya, bilmem olur mu? Ben onların çeyirlerinde çok koşmak ettum. 3 koşumdur çeyirleri. Orada 3 tane kalev vardı. (Kalev: Mısır tarlasını ayıların tahribinden korumak için yapılan küçük bekçi kulubesi.) Bu kalevlerin birinde Bekir, birinde de Abdurrahman varmış. (Hepsi de rahmetli olmuş.) Buna ayı dalınca, bağermiş tabi "Bekir gel beni kurtar" diye. Rahmetli Bekir de, "Dur, biraz bekle. Pantolonumu bir geyeyim" diye cevap vermiş. Ben çok eyi bilurom.

O zomande doktor yok, yarası hep kurtlendi. Çok uğraşan oldu, ama yara çok derindi. Kemiğe kadar koparmıştı... Oldoğu gibi bi tarafı koparıp almış ayı. Ondan sonra eylendi...

 

*Köyde başka neler var?

 

Köyde hiç bir yaramazlık yok. Kendin pişir kendin ye...

 

*Çakeroğlu Molla Nuri Efendinin Kur'ân okumasını çok bahsederler. Nasıl okurdu, hatırlar mısın?

 

Onun sabah ezanı var ya... Eeee, onun üzerinde buralarda başka okuyan olmazdı. Her cemiyette hocalar hep onu öne sürerdi, görev verirdi. O sabah ezanını verdi mi insanın gözlerinin yaşı akardı. Öyle tatlı, makamlı bir sesi vardı. Şimdi sesi ona benzeyen genç yok, torunlarından... (Hafız Ahmet Çakır'a hitaben: Senun sesi biraz ona benziyor.) Askerliğini subay olarak yapmıştı. Koyunları vardı... (Başköy'ün dağını göstererek) Habu dağun arkasında Miçonoçor vardı. Orada beraber çobonluk yapmışız. Ekmeğumuz bitti bir gün, neredeyse aç kalduk. Koyunları 'Çarğatur'dan kaçırmıştık. (Çarhatur: Vergi memuru)

 

*Nedur bu çarhatur bir anlat hele?

 

Olo neler çekmiş bu memleket... Seğerden koyunden her şeyde çok ağır vergi alırlardı. Biz de bunun için seğerleri, koyunları kaçırırdık. Bazıları seğerleri kaçurur, seğerun iplerini aherde unuturdi. Ona da vergi cezası yazarlardı. Paran yok, pulun yok... Biz bu dağlarda neler çekmişiz... Gece kalmışız çomlerun altında, hayvanlar ilen. Mısırdan da vergi almış, almış da almış... İsmet İnönü çok zahmet verdi bize. Fukaralık vardı...

 

*1950 öncesi Kur'an okumak da yasakmış galiba?

 

Bir gün camideydik. Rahmetli Mardal Hafız bize Kur'an okutuyordu. Birden haber geldi ki ElifBaları saklayın. Nereye saklayacağız? Jandarmalar geldi, ama biz çok küçüktük, hocaya bir şeyler dediler ve gittiler. Tabi zorluklar vardı... Ezan da "Tanrı Uludur" diye okunurdu, ama şimdi unuttum İstanbul'dayken mi bunu duydum köydeyken mi?

Bir gün de Dehrinin (Dehri Yusuf Okumuş Hoca) evini basacaklardı. Dehri hoca derlerdi, asıl alim o idi. Şimdikilerin dedesi olurdu. Onun çok kitapları var diye duyardık. Haber alınmış ve asıl kitaplar gizlenmiş, baskında götürülmesin diye.

 

*O halde, İstanbul'a gidişinizi anlatır mısınız? Ne zaman ve nasıl gittiniz?

 

4 sene Erzurum'da askerlik yaptım. 29 Alay, Erzurum Pasinler Ovasına tahkimat yaptık. Pasin ovası deduğum yer, bunden hau serte kadar düm düz yerdur. Bütün çaderler kurulmuş... General gelirdi, operla ile konuşurdu.

İstonbole giderken 10 buçuk lira ile Cülcemal vapuruna bindim. 1950'de İstanbul'a gittim. Köyde iş yok, para yok... Çoluk çocuğu bakabilmek için İstanbul'a çalışmaya, ekmek parası için gittim. Köyde 25 kuruş yevmiye vardı. Sabahtan akşama kadar çalış, 25 kuşur al...

 

*25 kuruşla ne alınabilirdi?

 

Şimdi, aşağı gidiyoruz (çarşıya/Çayeli'ne) sade bir kenar Çaruk alınabilirdi.

 

*Şeker var mıydı o zamanlar?

 

Bir gün Naci Beyin evine gittim. Tasta bir şey var, meğer kesme şekermiş. Beni sofraya çağırdı, gitmedum, utondum tabi. O tabaktaki şeylerden iki tane verdi. Ağzıma koydum, baktım çok güzel, tatlı bir şey. Anneme dedim ki, "Anne bunlar nedur böyle?" Oğlum dedi onlar şekerdir... Şekeri ilk defa böyle tanıdım. Kesme şeker... U zomon memleket çok fakir idi. Nüfus 18 milyon idi. 1950'de İstanbul 850 bin nüfusu vardı. Rahmet Şeyhun Süleyman Dayı ile birlikte İstanbul'a gittik. Tophane'ye gittik, Çağal'ın kahvesi vardı orada. O gün, Süleyman Dayının bir oğlu yanlış ameliyat sebebiyle vefat etmişti. Haçıkoğlilerin hesimiydi. Kağıthane'de defnedildi. Rahmetli Eyzoğlu Süleyman, Bahçekapı'da Lomba'da (Sahibi Bulgar olan muhallebici dükkanının ismi) çalışırdı. Baban da (Rahmetli Hacı Cemal Çakır) orada tezgahtarlık yaptı çok zaman. İş yok, güç yok... Karaköy'deki Davut'un kahvesinde oturan milletin üzerinden bit gidiyor, bit, bit, bit... Bit diziliyor, zincir bağlıyor... Bunlar yalan değil ha! Ben otele geldiğimde paçalarımı yukarı kıvırırdım ki üstüme bit çıkmasın... Rahmetli Eyzoğuli Süleyman köye gelecekti, beni kendi yerine oraya çalışmak üzere aldırdı. Kendi geldi köye. Orada 4 ay çalıştım. Bahçekapı'daki Lomba'nın dükkanı derlerdi, muhallebici dükkanı... 4 ayda kalfalığı öğrendim. Sonra İpek Palas Oteline gittim ve orada çalışmaya başladım. Uzun yıllar orada çalıştım, bir bakıma personel müdürlüğü yaptım orada. Rahmetli dayım Hamit Balcı, orada katip olarak çalışıyordu. Beni oraya yerleştirdi.

 

*İpek Palas Otelinde ne işler yaptın?

 

Oooo, çok işler yaptım. Orada ben gözbebeğiydim. 104 kişi çalışan mevcut vardık. Vardı da vardı da vardı. Ben işçilerin başındaydım. Benim hayatta kimseye grem yonlişum yok. Hiç hayatta, ne askerliğimde, ne gurbetimde.

 

*Otele kimler gelirdi?

 

12 sene merhum Osman Bölükbaşı'na hizmet ettik. Dönemin maliye bakanı merhum Hasan Polatkan'a hizmet ettik. Bütün sülalesine hizmet ettik. Daha kimler, kimler... Zeki Söylemezoğlu, o da bakan idi...

 

*Rahmetli Menderes otelinize gelir miydi?

 

Yok, o Park Otel'e giderdi o zamanlar... Sadece 2 defa onu da gördüm. Birincide, Fatih'teki büyük cadde yapılırken tebdil-i kıyafet gelmiş, işçilerin arasınra karışmış meğer. Bir defa da hemşehrimiz Recebun Ahmet, Dolmabahçe'de nöbetçi olarak çalışırdı, o vesileyle görmüştüm. Öyle geçti vaketlerimuz...

 

*Ahmet amca, kaç yaşındasınız?

 

86 bitiyor... 87'ye girmek üzereyim...

 

*Ahmet amca, hiç yeyle sevdaluğu ettin mi?

 

Sevdaluk ben çok ettum... Çok sevdaluk ettim oma şimdi onların adını söylesem ayip olur.

 

 

*Şu sizin meşhur Naliya'nın (Serender) yapıldığı tarihi hatırlar mısın?

 

Yok canım. Ben hatırlamam, o çok daha eskiden yapılmış...

 

*Gençlere söyleyecek bir sözün var mı?

 

Bu gençler bizim zomonumuzda olsa biturur, yaşayamazdı. Şimdi herkesin evinde 5 tane ayakkabı, 20 tane pantolon var. Ne giyeyim diye şaşurmişler. Yirtuk pontul giymezler. Babası çalışır, çocuğu yer. Biz bunden sirtumuzda yukilen Çayeli'ne giderdik, 5 kilo tuz alır gelirdik. Yorgunluğumuz gidene kadar tuz yine biterdi. Tekrar yürüyerek giderdik... Ah, neler çekmişiz neler... Patika yol. Köyden Çayeli'ne 7 saat sürüyerek giderdik.

Ben Tahpur Yaylasından sırtımda 25 kilo katuk ile yürüyerek Çayeli'ne gitmiş, o katukları satmış ve tahsildarun parasını (vergi borcu) vermiş, artanı da eve geturmişim. Hetta, Misohor'da dereyi geçerken düştüm, hep islondum. Ama o zaman gençluk vardi... Şimdi hepsi bitti... (F.Çakır)

*

senozderesi.com haber merkezi

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu habere toplam 2 yorum yazılmıştır.

fatma taşçi [ 26 Eylül 2009, 14:11 ]
ahmet amcaya allah nice sağlıklı yaşamak nasibetsin buyazıyı okudum çok duygulandım dedem geldi aklıma koşat mehmet ağladım neçilelr çekmişler allah olern atalarımıza rahmet eylesın bizde çalışıyorz bizde çile çektık ha oylemı hıeskideyimle trabzon beşiğinde sallanıyoruz yeni nesil okusun ders alsın bundan faruk beyede teşekkürler çöööök güzel şeyler yazıyo hepte köy şivesıyle
Ziya AKÇAL [ 25 Eylül 2009, 19:03 ]

Ahmet amcaya ve bu güzel söyleşiyi gerçekleştirerek bizlerle paylaşan değerli site yöneticileri kardeşlerime sonsuz teşekkürlerimi arz eder, devamının gelmesini istirham ederim.
selam, sevgi ve saygılarımla.

Yorumların tamamını okumak için tıklayın.

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber