Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

"Gümrükçü" amcamızla hatıraları yad ettik

Bu defaki misafirimiz, hemşehrilerimiz arasında "Gümrükçü2 olarak tanınan Mustafa Güney Gümrükçü amcamızla köyleri ve hatıralarını konuştuk. Yaşı büyük olanlar bu hatıraları daha fazla beğenecek.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 2289
Tarih  Tarih : 11 Nisan 2009, 23:12

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

*Senozderesi.com sitesini takip eden hemşehrilerimizi çin kendinizi tanıtır mısınız?
Çayeli'nin Uzundere köyündenim. Eski adıyla 'Gobocid' mahallesinden yani. Sülale olarak 'İshakoğlu' sulalesiydi, ki aşağı yukarı Başköy'de 'Kahrıman'lar var, iki tane Yağcı var, Karayip var, 'Topaller' var, biz varız, 'Cağak'ta da 'Büyükler' vardır. 7 aile aynı sülaledeniz.
Babam 81 yaşında öldü. Mehmet Çavuş olarak tanınırdı. Amcam yakup hoca vardı,iyi bir din alimiydi Salim amcam vardı, Salim amcamın çocukları yeğenlerim, Nevzat, Ruhi ve Fadil’dır... Ruhi ALLAH rahmet etsin 98 senesinde vefat etti bende Şu anda ölen oğlum abdurahmanın eşi çocukları yani torunlarımla beraber oturuyorum.
Ben 1936’da okula başladım. Köyde yanı 'Parahol' yeni adıyla Yenice'de yeni açılmıştı okul. O zamanki arkadaşlardan Kâzım Bozkurt Sihhiye Mustafa (Kalyonucu) Dr. Hayri Üstundağ bunların üçüde ALLAH rahmet etsin vefat ettiler. Cağak'ten Necmettin Okumuş Uzundere Başköy, Parahol hep aynı okula beraber devam ediyorduk.
5. sınıfı orada bitirdim. 1941 yılında. Ankara'ya gittim. Ankara'da okula yazıldım ki, babam ve amcam da oradaydılar. 'Biz burada çalışıyoruz, memlekette kimse olmaz' diye okuldan aldılar. Öyle her sene bir ay iki ay gelirdim köye. Ankara'da 'Güzel Karadeniz'de çalıştım. Hasan Tez’in lokantasında. Oradan sonra bulaşıkçı olarak lokantaya başladık, sonra garson olduk. 1943’de evlendim. Yine Ankara'ya gidip gelmeye başladık. 1945’te ilk oğlum Şefik doğdu. 1950’de askerden terhis oldum. Biraz çalıştıktan sonra memlekete gittim. Memleketten 1950’nin Ağustos'unda İstanbul'a geldik. Burada 'Balıkçı Yusuf’un yerinde çalıştım. Daha sonra imtihanla Gümrük Muhafaza Memuru alınacaktı, İstanbul Üniversitesinde sınava girdim ve kazandım. Çalıştığım lokantada bir ziyafet verdim ve orada memur oldum. Karaköy'de başladım ilk gümrük işine. Sonra İzzel Akçal’a gittim. 'Beni memlekete tayin ettir' diye. Allah razı olsun, o da bir telefonla iki ay sonra tayinim çıktı. Gittim Rize'ye Rize’de 4 sene kaldım. İki sene de Pazar'da kaldım. Rize'de olduğumuz müddetçe köy ile de ilgileniyordum. İzzet Akçal bizim köye geliyordu.
(Hatırlayalım: İzzet Akçal, Çataldere Köyündendir. DP döneminde milletvekilliği ve bakanlık yaptı. Daha sonra da AP'den Rize Milletvekilliği de yaptı. Vefat etmiştir, Allah rahmet eylesin.) İşimiz düştüğü zaman bizim işimizi görüyorlardı. İhtilal olunca bizi Mersin’e sürdüler. 1955’de ikinci oğlum oldu. 1959'da Havva kızım doğdu. Mersin’e gittik. 1961’de Semra kızım oldu. 65’e kadar orada çalıştım. Yine hemşehrilerle irtibat halindeydik. Hem bana yardımcı oldular.
Buraya geldikten sonra Ankara’ya gittim. İzzet Bey'. Oğlu Erol (Akçal) o zaman milletvekiliydi. "Bu bizim için Rize'den sürülmüştür. Bunun İstanbul'a tayinini yaptır" dedi. Oradan İstanbul'a geldik. Sirkeci'de vazifeye başladım 1965’te. 1972’de Halkalı'ya geldim. Burada olduğumuz müddetçe bu binanın (görüştüğümüz ev) arsasını aldım. Mersin'de tanışmış olduğum arkadaşlar da yardım ettiler bu evi yaptık. Bu arada Şefik üniversiteyi bitirdi. Müdür kızımız da İstanbul'da üniversiteyi bitirdi. 1980’de emekli olduk. 7 sene Bakırköy'de kahvecilik, lokantacılık yaptık. Arkadaşlar ve hemşehriler arasında 'Gümrükçü' olarak tanınıyoruz.
Kimseyle bir dargınlığım olmamıştır, olmaz da. Şimdi iş yok, güç yok evde sabah kalkarız, akşam nasıl olacak deriz; akşam olur, sabah nasıl olacak diye düşünüyoruz.

*Köylerde yaşadığınız bir hatırayı anlatabilir misiniz?
Köylere giderdim. Allah rahmet eylesin. Babanla çok iyi arkadaştık. Yaylalara giderdik. Yaylalarda horonlar, tabanca atmalar, 'behur'lere giderdik. Şimdi hamdolsun bir takım hastalıklar da geçirdik. Allah'a şükür şimdi iyiyiz.

*Eski zamanlarda, gençlik zamanlarda, şu andaki gençlik arasındaki farklar nasıl?
O zaman bizler, 'ne edelim de eve bir yardımımız olsun' diye uğraşıyorduk. Ama şimdi maalesef o gayreti görmüyoruz. Daha ziyade 'günümü gün edeyim' diye düşünüyorlar. Bu da çok zararlı oluyor.

*Köy hasreti çekiyor musunuz, köylere gidiyor musunuz?
Gidiyorum. Senede bir defa giderim, bir ay kalırım. Nasip olursa bu sene de gitmeyi düşünüyorum. Yeğenim Nevzat, Çayeli’ndedir. Giderdik, bize yardımcı oluyor. Fadil yeğenim de geliyor köye, beraber dolaşıyoruz.

*Senozlular eskiden birbirini tutuyordu, şimdiki Senozlular birbirini tutuyor mu?
Maalesef eskisi kadar tutmuyorlar, ona şahidim, Mesut Yılmaz benim Şefik’in okul arkadaşıdır. Şefik burada okulda okurken, Beyazıt’ta Beyaz Saray’da (İstanbul Beyazıt’ta, şimdi otel olan işhanı) Av. Mehmet Yağcı’nın yazıhanesinde ona yardım ederdi. Orada vakit geçirirdi, Mesut Yılmaz’ın babası Hasan Beyle de beraberdiler. Milletvekili oldu, gidip hiç görüşmemişti. Okumuş insanlarımıza sahip çıkmadılar. Sahip çıksaydılar, çok daha değişik durumlar olurdu. Eskiler daha iyi birbirlerine bağlıydı, yeni yetmeler birbirlerini tutmuyorlar. Aile olarak dağıldı. Tamamen koptuk birbirinden. Eskiden İstanbul'da muhakkak her akşam bir yerde toplanırdık. Ya bir evde, ya bir kahvede muhakkak toplanırdık. Şimdi artık yok böyle şeyler. Eskiden kimsenin evi de yoktu, gelen Karaköy'e gelirdi, Bizim eve, hastaneye gidecekse ilk önce beni bir ziyaret ederdi. Biz de elimizden gelen yardımı ederdik. Eski olduğumuz için muhakkak köyden gelen işi olsa da olmasa da 'gidelim bir görelim' derlerdi. İşi olan da olmayan da bize bir uğrardı. Büyük bir selahiyetimiz vardı. Mesela Çayeli’nde Naci Bey vardı, (Hatırlatalım: Naci Bilgin, Ormancık Köyündendir. Uzun yıllar Çayeli'nde 'eczahane' işletti. Çok bilinen bir hemşehrimizdi.) Naci Bey köye çıktı mı herkes onun evine giderdir. Ben ise köye gittiğimde 'Gümrük gelmiş' denirdi ve köydeki herkes evimize dolardı. Memuriyetin de farkı vardı. Biz de elimizden geldiğince yardım da ettik. Birisinin hastane işini, birini okul işini... Köye gittiğimizde de "Behur var, Gümrükçü de gidecek" derler herkes beraber giderdi. (Hazırlatalım: Behur, yaz aylarında belli bir zamanda hep birlikte insanların gezmek ve dinlenmek için yaylalara çıkması, horon oynaması ve eğlenmesiydi...)

*Senozderesi.com’u biliyormusunuz
Evet siz de çok güzel bir hizmet ediyorsunuz. Başarılarınızın devamını diliyorum.
*
Senozderesi.com haber merkezi/ 25.02.2009







Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber