Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Senoz'da "süs bitkisi" yetiştirmek mümkün

İstanbul Florya'da faaliyet gösteren "İmamoğlu Seracılık ve Çiçek Sanayii"nin sahiplerinden Naci Dilmen İmamoğlu ile uzun bir sohmet etme imkânı bulduk. Çayeli'ne bağlı Ormancık Köyü'nden gelip İstanbul'u 'güzelleştiren' İmamoğlu, Senoz köylerinde çaya alternafit olarak "süs bitkisi" yetiştirilebeleceğini söylüyor.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 3227
Tarih  Tarih : 11 Nisan 2009, 22:57

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Naci Dilmen İmamoğlu ile yaptığımız 'uzun' görüşmeyi sunuyoruz:

Naci Dilmen İmamoğlu kimdir?
Rize'nin Çayeli ilçesi Ormancık Köyünde 1956 senesinde doğmuşum. İlkokul, ortaokul ve yüksek tahsilimi tamamlamış, İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesini ve ayrıca İşletme Fakültesini de bitirmiş, iş hayatına atılmış bir vatandaşım.
Okurken aynı zamanda baba mesleğinden dolayı ticarî faaliyetlerde bulundum, okuduktan sonra da tamamen iş hayatına devam ettim.

*Seracılık işine nasıl başladınız?
Bildiğiniz gibi seracılık, çiçekçilik, sus fidanları yetiştirme işe eskiden gelişmiş bir sektör değildi. Bugüne nisbetle çok çok gerilerdeydi. Biz bu işe 1978'lerde başladık. Florya'da, rahmetli babam başlattı. Ondan sonra önce hobi şeklinde biz de başladık. 1983-84 yıllarındaki dışa açılma çalışmalarıyla beraber profesyonelleşme dönemine girildi.
Çiçekçilik ve süs bitkileri yetiştirmek bütün Türkiye'de profesyonel bir iş kolu haline geldi. Günümüzde de henüz daha gelişimini tamamlamamış durumda. Devlette de gerekli standartlar oluştukça bu iş kolu da profesyonel kol haline geçecektir.
Şimdi buradaki esas önemli olan Türkiye'deki çiçekten ziyade orman bitkileri ve şehrimizi süsleyen bu ağaç türü bitkilerin üretiminin, yetiştirilmesinin artırılması ihtiyacıdır. Tabii ki çiçekçilik de bunun yanında devam edecek, ama esas önemli olan yurt ekonomisine önemli katkılar getirecek, yeni istihdam alanı oluşturacak ve Türkiye'nin de önemli bir eksikliğini kapatacak olan süs ve fidan yetiştirmektir.

*İmamoğlu Seracılık'ın sektördeki yerini anlatır mısınız?
Firmamız, 1978 yılında kurulmuş, ithalatın serbest bırakılması ile birlikte ilk ithalatını gerçekleştirmiş bir kurumdur. Tabi ithalatla beraber yurt dışındaki olan temaslarla teknoloji transferi de gerçekleşmiş, bilgilerimiz artmıştır. Bugün bu konuda bayağı ileri bir duruma gelmişiz.

*Neler ithal ettiniz?
Çiçek ve süs bitkisi sahasında hemen hemen ithal etmediğimiz bir şey yok. Mevsimlik çiçekler bile ithal ettik. Tabii ki bugünkü ithalat rejimi çok fazla serbest olduğundan bunlar yapılabilmektedir. Şimdi ithalatın tamamen yasak olmasını doğru bulmuyorum. Bir ölçüde yapılmalıdır. Gelecekte tersi, yani ihracatın da yapılması mümkün. Bugün de kısmen yapılmaktadır. İthalat ihracat dengesi Türkiye'nin lehinedir. Çiçek ihracatı bütün Avrupa ülkelerine yapılmaktadır. İngiltere, Hollanda gibi ülkelere yetiştirilmiş sus fidanları da ihraç edilmektedir.
Ağaç türü konusunda ihracatımız yok, diğer çiçekçilik konusunda ithalat da ihracat da yapılmaktadır. Ama denge, Türkiye'nin lehinedir. Bu çerçevede bir takım bitkiler burada çoğaltılmakta, büyütülmektedir. Tabii ithalat yine devletin kontrolündedir. Bu arada gereksiz şeyler de ithal edilmektedir. 'Üretimlerin herhangi bir disiplini var mı?' derseniz, maalese o yok. Soğanla patates örneği gibi. Üretim kontrolsüz yapılmaktadır.

*Sizce bu faaliyetlerin çerçevesi nasıl olmalıdır?
Türkiye'nin menfaatine uygun olmalı tabii ki. Neticede bu ticari bir faaliyettir, devletin fazla müdahalesi olamaz. Devletin bizim iş kolunu her şeyden önce iyi tanıması gerekir. Mesela, sanayi iş kolunun devlette bir yeri vardır, belli teşvikleriniz vardır. Seracı denince ilk akla gelen şey, sebze meyve yetiştiriciliğidir. Süs fidanları dendiği zaman nereye oturduğu bile belli değil. Lüks gibi görünüyor. Dünyadaki küresel ısınmanın ana sebebi, yeşilliğin eksilmesidir. Peki yeşilliği arttırma mümkün mü, mümkün. İstense ormanların artırılması kolay. Bir takım tedbirlerle yapılabilir.

*Sizin bu konuda tekliflerinizi sunabileceğiniz bir mekanizma var mı? Dernekleşme ya da vakıf gibi, gayretiniz var mı?
İş kolumuzda örgütlenme yeterli değil. Ufak tefek örgütler var, ama etkili sayılmaz. Herkes kendi çapında dernekler kurmuş, büyük çapta etki edecek dernekler yok. Devletin de bu konuda çok fazla bilgisi yok. Sürekli değişiklikler oluyor. Bazı kararların doğru olmadığı anlaşılmakta ve değiştirilmekte.
Tabii ki bu alana ilgi duyulmaktadır. Yeni bir takım girişimler var. Üretici olarak tam gelişme zamanımızda biz engellendir. Bütün dünya ve Türkiye her konuda özelleşmeyi teşvik ederken, belediye kendisi bir tane fidanlık kurdu. O fidanlık, bizim buradaki bu konuda gelişmekte olan piyasamızın önünü kesmiştir. Belediye ihtiyacı olan ürünü piyasadan alacakken kendisi üretime başlamış ya da doğrudan ithale yoluna gitmiştir. Kendi ihtiyacını karşıladığı gibi iç piyasaya da ucuza mal satmıştır. Çünkü belediye için kâr önemli değildir. Büyük firmalar tabii bu durumdan etkilenmiştir. Belki yurtdışındaki firmalar düzeyine gelebilecek firmalar --mesela bizim firma gibi-- gerilemiştir. Bu tür şeylerin olmaması lazım. Devletin böyle şeyler yapmaması gerekirdi. En büyük alıcı belediyeler iken onlar 'satıcı' ve bizimle rekamet eder duruma gelmiştir. Bu şartlarda süs bitkisi üreten firmalar nasıl kazansın?
Şimdi onların savundukları şeyler var, ufak tefek üreticiler, ürettikleri malları aldıkları için Ağaç AŞ. olmasaydı Türkiye'de bir sürü İtalya'daki firmalarla rekabet edebilecek büyük şirketler olacaktı. Devlet ne yapacak? Devlet her alanda bir takım destekler var. Mesela seracılık faaliyeti serbesttir. Ama sen bir yere sera kurmaya niyetlen, yaptırmazlar. Mesela dünyanın her yerinde sera işletmelerinde doğal gaz, elektrik ucuzken, bizde bırak ucuzluğu işyeri fiyatından daha pahalı alıyorsun. Bunun gibi şeyler var. Mesela, devletin elinde bir sürü kullanmadığı boş arazi var. Mesela Adapazarı, Yalova gibi bir proje çizip götürsek, "100 bin tane fidan ekeceğim, şu araziyi bana kiraya ver" desem normalde boş duran araziler, biz isteyince kıymete biner. Oysa müsaade edilse yeni bir istihdam kapısı olacak. Ama devlet ne yapıyor? Bunlara bile destek vermiyor. Ama bu yapılmayacak bir şey değil. Atıl duran araziyi kullandıracak. Türkiye'nin her bölgesinde böyle kilometrelerce boş arazi var. Sembolik kiralarla üreticilere verse bu konularda yeni yeni bir takım istihdam sahaları çıkabilir. Hem bizim sektöre de bir destek olur. "Bize para versinler" demiyoruz. Karşılıksız para istemiyoruz, destek olsunlar diyoruz. 'Atıl arazileri kullanalım' diyoruz.

*Son yıllarda İstanbul'da çevre düzenlemeleri yapılıyor. Çimler, çiçekler, güller ekiliyor. Bu seçimler doğru mudur?
Son zamanlarda özellikle Büyükşehir Belediyesinin ağaç türlerinde daha isabetli seçimler yaptığı söylenebilir. Bazı konularda da abartma yapılıyor. Mevsimlik çiçek konusunda israfa var. Belki 2010'da İstanbul'un kültür başkenti olması dolayısıyla bunlar yapılıyor. Ama biraz fazla abartılı. Bazen ilçe belediyelerinde çok hatalar yapıldığını görüyoruz. Sırf 'Efendim, manolya pahalı bitkidir, o halde iyidir' diye olur olmaz yerlere manolya dikilmez. Bazı yerlerde süs bitkileri var, olur olmaz yerlere palmiyeler dikilmez. Bunların belli bir yaşama şartları var, nereye daha çok ne yakışır, onların da bir takım kendine göre şartları vardır. Dünyanın en zengin ülkeleirinde bile böyle bir uygulama yok. Pahalı diye güzel olacak anlamına gelmez. Gerekirse bir tane dikersin daha güzel olur.

*Firmanız İmamoğlu Seracılık'ın İstanbul'daki firmalar arasındaki konumu nedir?
Geçmiş dönemlerde bana göre Türkiye'de bu işi ilk başlatanlardanız. Tabii ki çok geniş bir yelpazeye sahip, değişik şehirlerde şübeleri olan, fakat ekonomik krizlerden dolayı küçülmek durumunda olan bir firmayız. Bir çok yerde uygulamalarımız var; otel bahçeleri, Bahçeşehir'in önemli bir kısmı, bir çok belediyelerde değişik uygulamalarımız oldu. Anakent belediyesindeki yurtdışından gelen ağaçlar, Türkiye'nin her ilinde az çok bir takım çalışmalarımız var. Şimdi de daha ziyade ağaç yetiştirme konusunda projeleri olan yeni bir açılım olarak önümüzdeki projelerimizdir. Karadeniz bölgesinde böyle çalışmalarımız var mesela.

*Yeri gelmişken, bir kaç yıl önce, doğduğunuz köyde (Çayeli, Ormancık Köyü) süs bitkisi yetiştirme denemeleri başlatmıştınız. O çalışmalar ne safhada?
Bu çalışma, birkaç amaçlıydı. Bir tanesi, neticede orada yetişmiş bir kişi olarak, bölgeyeekonomik katkı sağlamak istedik. Hem ordaki topraklarımızı değerlendirmek, he de oralarda da bu işlerinolabilirliğini göstermek istedik. Esas orada hangi bitkinin daha faydalı, rantabl olacağı artık belirlenmiş durumdadır. Tahminimizce bu konuda yeni bir yönelme olacak. Ve yakın gelecekte de o bölgeye bu işin daha yaygın bir şekilde yapılacağını düşünüyoruz. Bilindiği gibi Çayeli'nin köylerinde ve bilhassa Senoz Vadisinde çay üretiminden başka hiçbir tarım türü yapılamamaktadır. Çay üretimini de devlet de zaten kârlı olmadığı için istemiyor. Devlet 'sen şunu yap' demiyor, köylü çaresiz. Biz, bir anlamda alternatif bir ürün/iş sahası denemiş olduk. Alternatif olara sunulan 'kivi' daha ziyade kıyı şeridinde yetişen bir ürün. Orman köylüleri ne yapacak? İşte süs bitkileri yetiştirmek bir alternatif.

*Peki, yaptığımız bu çalışmalar neticesinde yetkililere "Biz denedik ve netice aldık" dediniz mi?
Rize İl Tarım Müdürlüğüyle iletişimli çalışıyoruz. Neticede bir fidanlık kuruyorsunuz. Tarım Müdürlüğünün bilgilendirilmesi gerekiyor. Biz sunmuşuz zaten bu bilgiyi. Onlar da burada olabileceğini gördüler, gelecek zamanda bir takım çareler aramaya başlandığında, köylülerin seracılık yapacağına inanıyoruz. Yetiştirilirse, iyi bir pazarlama ile yurtdışına bile pazarlanabilir.

*Bu ne zaman olabilir?
Valla 3-5 sene mi daha sonra mı bilemiyorum, 15-20 sene de olabilir. Bir meraklı kişi, gelse sorsa bir takım bilgiler veririz. Soranlar da var. Ufak çaplarda başlanıyor. Üretilen süs bitkilerinin satış ve pazarlaması köydeki kişinin işi değil. Ama yavaş yavaş orada üretildikten sonra pazarlanır. Bir de Karadenizli hemşehrilerimiz girişimcidirler, bu işleri yapabilirler.

*Köy bahsi açılmışken, orman arazilerinin değerlendirilmesi konusunda neler söylemek istersiniz?
Çok önemli bir konu. Yakında köylerde kadastro çalışmaları olacak. Çok büyük bir problem.Köylünün daha önce 'çimenlik' olarak kullandığı, çaylık olarak kullandığı epey bir zamandır kullanamadığı, kendiliğinden orman olmuş yerler var. 100 sene 200 sene kullandığı yerleri devlet gelip köylünün elinden almak isteyebilir. Aslında bir araziyi 20 sene kullandığinizda zilliyet hakkı doğuyor, ben bunu 100 sene kullanmışım, atam dedem kullanmış, efendim 4 tane ağaç büyümüş, bunu devlet 'orman' diyerek alacak. Köylü ne yapacak o zaman? Ormana düşman olacak. Bu sefer ne olacak, memleket zarar görür.
Ama dünyada orman arazileri konusunda birtakım uygulamalar var. En doğrusu onları örnek almak. Ormanlar devletindir, devlet bunlara bakabiliyor mu? Ormanlarımız sürekli eksiliyor, bir kısmı yanıyor, belki yananın yenisi dikebiliyor. Ama neticede artmıyor, arttırmanın çarelerine bakmamız lazım. Köylünün 100 sene 200 sene kullandığı araziyi köylünün elinden alırsanız yanlış olur.
Karadeniz bölgesi pilot bölge seçilerek, 'burası senindir,' diyerek devletin ormanlarını kiraya verebilirsiniz. Tabi şartlar koyarak. Mesela, "Burada 1000 tane ağaç var, eksilmeyecek, her sene artacak" diyeceksiniz. Şu anda Orman İşletmeleri kâr mı ediyor?Bu uygulamadan devlet ne kazanacak? Ormanlara yaptığı masraflardan kurtulacak. Fazla sayıda elemandan kurtulacak. Ordaki orman çoğaldığı zaman devlet kazanacak. Ama devlet onu kontrol edecek, yanlış yapana ağır cezalar getirecek. O ormanlar belli bir işletme yöntemleri dahilinde işletilecek. Bir takım sistemler geliştireceksiniz.
"Şu ağaçları dikeceksin, kerestesi daha kıymetli olan, kendi kendine yetişen ağaçlar... Kuruyan çürüyen ağaçlararı temizleyeceksin..." gibi. Bir kaç ay önce köye gitmiştim. Baktım, kestane ağaçlarında hastalık var. Köylüyü aydınlatsan bunlar olur mu? Şart ta koyabilirsin, 'ziraat mühendisin olacak' diyebilirsin. Bir takım girişimcilere de orman arazilerinin işletilmesi verilse kimseye zararı olmaz, faydası olur. İstihdam artacak, insanlar çalışacak. En azından köylü çalışacak, şehirden geri dönüş olur. Özellikle Karadeniz'de olur. Zaten köye gitmek için bahane arıyor herkes. Zaten köylerin çoğu ormanların içinde. Köylü orda bir tane inek besleyecek, çimenlik yapmış. Oradaki insanları zor durumda bırakmamak lazım. Ağaç olan yerde ağaç yapacaksın. Belki çayda yapmayacak veya az yapacak. Şimdi devlet zorla çay söktürme durumuna geldi. Çayın da belli bir ömrü var. Bu süreçten sonra çaycılığı da bırakır, ağaç üretimine başlar. Çayın bir sürü masrafı var, satması da dert.
Normalde köylü zaten zilliyet sebebiyle ormanı sahiplenmiş. Ormanı yakıp, yıkayım demiyor ki. Biz severiz. Ama çok zaruri ihtiyacını karşılamaya da karışmamak lazım. Bölgede çok kıymetli ağaçlar yetiştirilmesi gerekirken, mesela ladin türleri oraların ana merkezi. (Çamlar) Zamanı gelen ağacı şahıslara verildiği zaman devletin kontrolü olacak. Kendisi kesiyor, sen kes diyecek 10 tane kestinse 20 tane dikeceksin. Sürekli artacak orman. Devlet fidan dikiyor, ama bakamıyor, Şahsa verdiğin zaman şahıs ona gözü gibi bakar.

*Bu konuda dünyadaki örnekleri nasıl?
En güzel örnek Finlandiya. Bütün dünyaya orman satıyor. Bizde de önce pilot uygulama yapılması lazım. Faydası görüldükçe devam edilir. Sen devletsin bunu yapmak zorundasın. Çözüm, çare düşünen yok. Ormanlar eksiliyor. Hepimiz bütün insanlar, bakıyorsun ağacı sevmeyen insan görmedik. E peki çaresini düşünen yok. Olsun ama nasıl olsun. Çare çözüm getirilmesi işte size güzel bir çözüm. Finlandiya'da ormanlar özelleştirilince orman oranı artmış, azalmamış. En kaliteli ağaçları satıyor dünyanın her tarafına. Bizde tam tersi, orman oranı yüzde 18’lerden 10’lara düşmüş. Onun da ağaçlarının kalitesi iyi değil. Makiler bile orman sarılıyor, Akdeniz'e gittiğinizde maki çok, onlar kâğıt üzerinde orman sadece. Karadeniz bölgesinde ormanlık var, onların da bir çoğuiyi gelişmemiş, tabi iyi gelişen ağacın kerestesi kıymetli olur, düzgün olur. Bizdeki ağaçları kesiyorsun, odun yapıyorsun, kereste yapamıyorsun.

*Bir yandan betonlaşma olmasın deniyor. Öte yandan da ahşap ev yapmaya da imkân yok. Nasıl olacak bu işler?
Ağaç sanayi pek fazla gelişmemiş. Gelişmiş ülkeler, hazır evler satıyorlar, yangına karşı korumalı evler yapılıyor. Devlet köylüye ağaç kestirmiyor. Peki ağaçlar kesilmiyor mu? Devlet kesiyor, disiplin dahilinde kesiliyor, Halka ver, senin kontrolünde kesilsin. İhtiyacı varsa izin vereceksin. "Kes ama yerine şu kadar fidan dik" diyeceksin. 1 tane kesersen 10 tane dikeceksin.

*Orman Fakültelerinin bu birikime sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Hayattan kopuk mu 'uzman'larımız?
Orman fakülteleri Türkiye'de tabii ki değerli bilim adamları var. Ama onların bilgisini kullanmıyorlar tahmin ediyorum. Onların yönü de bana göre son zamanlarda biraz değiştirildi. Daha ziyade peyzaj alanına yöneltildiler. Türkiyenin ağaçlandırılması, ormanın geliştirilmesi konularında fazla bir talep istenmiyor. 2B meselesi siyasi bir mesele haline döndü. Onun için orman fakültesi gibi kurumlar fikir beyan etmekten kaçınıyorlar.

*Sizin kanaatiniz nedir?
Şu ana kadar yok olmuş bir çok orman alanı var. Şimdi bunların tabiki ekonomiye kazandırılması lazım. Ama halen orman olan arazileri yok olsun mu, olmasın elbette. Ama bu vasfı kaybeden yerler halka açılarak değerlendirilsin. Ormanın artmasını istiyoruz biz. Bir daha orman olması mümkün olmayan yerler var. Olanları iyi değerlendirmek lazım. Boş arazileri elbette orman yapmak lazım. Çünkü geçmişte orman olan yerlere yapılan binaları yıkmak da masraf. 2B özelliği taşıyan yerleri sat, buradan aldığın paranın yarısını orman dikimi için ayır. Kaybettiğin arazi 10 ise, 20 kat hatta 30 kat orman kazanırsın. Ama özellikle ormanların özelleştirilmesi lazım. Hemen olacak bir mevzu değil. Anayasal bir iştir. Pilot bölge seçilerek yapılabilir, sonuç alınca büyütülür. Türkiye'nin milli geliri 5-6 bin dolar. Finlandıya'nın orman gelirinden kişi başına düşen pay 3 bin dolar. İyi değerlendirilse, Karadeniz bölgesi yeter sadece Türkiye’ye. Ormana çok elverişli Karadeniz. Bunu değerlendirmesi lazım. Ama bilimsel çalışmalarla yapılması lazım bu işin. Öyle rastgele ağaç dikmemek lazım. Üniversitelerin yardımıyla en kıymetli ağaçları diktireceksin. Sulaması yok, kendi kendisine yağmuru bol. Aslında devletin bu çalışmalara engel olmaması yeter. Karadeniz gibi bir bölgede bu kolay yol denenmiyor.

*Köylerimizle, Senoz yöresiyle ilgili değerlendirmenizi de öğrenebilir miyiz?
İmkân olsa köyden dışarı çıkmam. Özellikle bizim Karadeniz köyleri yaşamak için çok elverişli. Herkesin yaşamak isteyebileceği bir yer. Şehir hayatına alışmış bir insan, şehirden tamamen kopamaz belki. Ama zaten orada yaşayan insnanlara iş imkanları sağlansa şehirlere göç etmezler. Oraları daha iyi yaşanır hale getirdiğiniz zaman kendiliğinden orada yaşamak isterler.

*Yaylalara çıkma imkânı bulabiliyor musunuz?
Yaylalara her zaman çıkma imkânı olmuyor. Yaylaları çok iyi biliyorum. Yaylaların gelecek zamanlarda turizm açısından çok önemli olacağını da düşünüyorum. İnsanlar artık yeni bir takım turizm alternatifleri düşünüyor. Deniz turizmi bitme noktasında. Yayla turizmi revaçta şu anda. Karadeniz yaylaları bu bakımdan da çok önemli. Bir takım konaklama yerleri olsa, bir takım etkinlikler olsa herkes yaylayı tercih eder. Altyapı yetersiz. İnşallah bunlar yapılırken de çevrenin bozulmaması lazım. Tahmin ediyorum bütün coğrafi bölgenin, Avrupası, yakın doğusu, Ortadoğusu, göz önüne alırsak en bakir bölgelerden biridir Karadeniz bölgesi. Çevresel olarak çok fazla bozulmamış. Meyveler bile organik olarak yetiştiriliyor. Çok fazla müdahale edilmemiş, bozulmadan kalması çok çok önemli. Yoksa öbür türlü hiç turist gelmesin. Dereleri, çevreyi kirleteceksin turizme hizmet vereceğim diye meyvaları hormonlayacaksınız, öyle bir gelişme istemeyiz.

*Yöremizde baraj çalışmaları devam ediyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Baraj çalışmaları, bildiğim kadarıyla bir takım dereleri borularla başka yerlere aktarılması şeklinde olacakmış. Çevre açısından diğer barajlara nisbetle daha iyi görünüyor. Aslında oralardaki suları menba suyu olarak değerlendirebilsek daha iyi olur. Sular toplanıp boru hattıyla taşınabilir. Çok kıymetli bizim sularımız. Gerçekten tam içilebilecek sular bunlar. Yaylalara rüzgâr tribünleri konulabilseydı daha iyi olurdu. Devamlı rüzgâr var yaylalarımızda. Baldaş'ın dağları, Ovit'in tepeleri hep rüzgâr yerleri. Rüzgar tribünleri çok elverişli olurdu kanaatindeyim. Belki kolay olduğu için bu tercih edildi. Şimdi derelerin sularını alıyorsun dere yatağının şekli değişecek, ilerde ne olacağını kimse kestiremiyor. Orada ne kadar elektrik üretilecek? Suyu, menba suyu yapsak daha iyi olurdu diyorum.

*Senozderesi.com hakkındaki düşünceleriniz?
Kendim pek bilgisayarla barışık değilim, ama evde çocuklar giriyor, haberleri bana anlatıyorlar. Takip ediyoruz yani. Ve çalışmalarınızı da çok başarılı buluyorum. Çok iyi bir hizmet. Bir takım kişilerin bilinmeyen yönlerini, sorunları, gelişmeleri bu şekilde öğrenebiliyoruz. Çok güzel bir site. Takdirle karşılıyoruz.

*
senozderesi.com haber merkezi/ 14.12.2008



























Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber