Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Gökhan Birben ile özel

Karadeniz'in starı tanımayanınız yoktur. Yazın senozdaki festivalde de sahne alan Gökhan Birben, Senoz Derneği'nin ve Çayeli Derneklerinin organizasyonlarında aranan isim...

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 3001
Tarih  Tarih : 11 Nisan 2009, 20:12

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

*Müziğinizin halkla buluşup, iyi bir dinleyici kitlesi yakaladığı hey gidi Karadeniz’in hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?

Gökhan Birben: Başlarken aklımızda sonucunun ne olacağı belli olmayan bir şüphe ile başladık. Aslında sadece kendime bir albüm yapma niyetim vardı. Binlerce ya da yüz binlerce dinleyici kitlesine ulaşma gibi bir derdim asla ve asla olmamıştır. Tabi daha öncesinde uzun yıllar önce tanıdığım Kâzım Koyuncu ile birlikte Kadıköy'de kasetler satardık. Ne onun böyle bir niyeti vardı ne de benim. Daha sonra Kâzım’ın ''Dido'' şarkısı ilgi görünce Kâzım’la bir albüm yapmayı düşündük. Kâzım’la beraber çalışan Kemal Saiter arkadaşımızla tanıştık ve onunla bir demo kayıt yaparak İstanbul'a gönderdik. Memlekete döndükten sonra tekrar albüm teklifi ortaya çıkınca İstanbul’a döndük. Orda albüm çalışması sırasında Kâzım dizi müziği teklifi aldı. Gülbeyaz diye orda bir destan okunması gerekiyordu, benim de duruma çok yakın bir sesim olduğunu söylüyordu. Aslında Şevval Sam’la okuyacaktık, öyle bir niyet vardı, daha sonra tamamen bana verdi. Destanı okuduk dizinin bir bölümüne monte girecekti, fakat Kanal D’de olumlu tepki gelince bütün bölümlere serpiştirdiler. Bu arada benim albüm çıkmıştı ve albüm ismi olan “Hey gibi Karadeniz” dinleyici kitlesi tarafından beğenilmişti. Yüz binlere ulaşmıştı.

*Türküleriniz genellikle Lazca ve Hemşince derlemelerden oluşuyor, bu iki farklı etnik kültürün türkülerinde birbirine benzeyen ve birbirinden farklı yanları nedir sizce?
Gökhan Birben: Karadeniz’in Zonguldak'tan tutun da, Artvin'e kadar olan kısmına Laz denilir. Oysaki Lazlar benim yaşadığım yerdeki Rize'nin Pazar ilçesi Hopa'ya kadar olan sınırda sahil kesiminde yaşayan insanlara denir. Pazar ve Hopa arasında yaşayan sahil kesimi Lazca konuşur. Çayeli Artvin arasında dağ kesiminde Kaçkar eteklerinde yaşayanlardır. Lazlara ait olan bir dil var. Ama Lazca bir aksan olarak biliniyor. Karadeniz aksanı olarak biliniyor. Aksine farklı bir dildir. Bahsettiğim gibi Pazar-Artvin arası yaşan sahil kesimindeki halk Lazca dilini konuşur. Lazlar bunlardır, ama Hemşinliler daha yüksekte yaşarlar. Daha farklı bir dil yapısı vardır.

*Son kasetiniz için çalışmalara başladınız mı? Gün yüzünü çıkmamış türküleri bulup seslendireceğinizi söylemiştiniz. Gerçekten üçüncü albümünüzde bunu başarabilecek misiniz?
Gökhan B.: Şimdi zaten onu yapıyoruz. 1.ve 2. albüm bu anlamda 3. albüm de gün yüzüne çıkmamış dediğim şarkılardan oluşuyor. Bahsettiğim gibi yüzyıllardır, doğaya bakarak doğayla insan dertleşirmiş, böyle türküler var. Örneğin; armut çiçekli armut yol üstünde durusun ne mutlu dağlarına her geçeni görürsün yani bulamadığı insanı yalnızlığını ağaçla doğayla paylaşmış, dolayısıyla yüzyıllardır insanlar içinde unutulmaya yüz tutmuş türküleri bir anlamda ortaya çıkarıyoruz. Fakat bunu çok fazla otantik versiyonla yapmıyoruz işin açıkçası. Biraz da Kemal Sahil Gülay diye bir arkadaşım var, aranjörüm benim. 'Denizin altındaki incinin orada olmasının bir anlamı yoktur' der. Su üstüne çıkarıp şekil vermek lazım. Bir kayanın da dağda duruşunun pek fazla bir anlamı yoktur veya bir ağacın. Onu şekillendirdiğin zaman farklı bir yapı oluşuyor, estetik oluşuyor. O yüzden biraz daha bunların altyapısını düzenleyerek işte notaların birbirine uyduğu gitar olsun bas olsun bir takım enstrümanlar olsun pekiştirerek, zenginleştirerek sunuyoruz. Sadece Karadeniz’e veya kendi ülkemize yapmak değil bütün dünyaya tanıtmak. Onlar nasıl ki bize kendi güzelliklerini tanıtıyorlar sunuyorlarsa bizde aynı güzellikleri o toplumlara ve dünyaya sunmalıyız.

*Kaybolmaya yüz tutmuş türküleri tekrar bize kazandıran isimleri düşündüğümüzde aklımıza sadece birkaç isim geliyor. Siz de “ölen insanlarla birlikte türkülerin de ölmesini istemiyorum" sözünüzle bu kişiler arasında olma arzusundasınız. Derleme çalışmaları yapmak zorlu bir yol, bu zorlu yolda ilerlemeye devam edecek misiniz?
Gökhan B.: Şimdi derlemeleri belli bir noktaya kadar yapma şansımız var. Çünkü belli bir yerde tıkanıyorsunuz yani melodik yapılara baktığınız zaman ben mesela1, 2, 3 albüme baktığım zaman çok küçük nüanslarla farklı linkler var. Bir ezgi diğerine çok fazla benziyor, ama onları birbirinden koparıp ayırmaya çalışıyoruz. Benim derdim, belli bir noktaya kadar, özellikle unutulmaya yüz tutmuş türküleri yaşatmak, ondan sonra da zaten her albümde bir iki şarkıya beste yapmak istiyorum. Fakat bir anlamda o kültürün içinde bir insan olduğum için, o doğaya, dokuya özgün şeyler yapmaktan kaçamıyorsun. Yani o kültüre ait bir motif işlemekten kaçamıyorsun. Ama uzun yıllar değil birkaç albüme kadar özellikle derleme çalışması devam edip ondan sonrada kendi bestelerimi “hatta yaptığım pek çok beste var” ki, birkaç albüme zaten serpiştirip duruyorum.bu albümde de var. Özellikle birini Kâzım'a yaptım. Onda da kararsız kaldım. Birkaç şarkıya beste yaparak, daha çok anonim ağırlıklı derleme yaparak, oturup dinledim. İnsanlarımız öldükçe onlar da ölüp toprağa karışıyor. Köyde yaşlı bir amca vardı, sabahları sokağa çıktığında o türkülüleri mırıldanırdı, şimdi öldü gitti. Onun gibi türkülerimizde toprak oldu gitti. Toprak olmadan bir anlamda onları yaşatmaya çalışıyoruz.

*Karadeniz kültürünün etnik müziğini ayakta tutup halkla yüzleştiren sayılı insanlarımızdan birisiniz. Sizce bu evrensel dilin daha büyük kitlelere ulaşması için neler yapılabilir?
Gökhan B.: Ya medyatik isim olmak lazım, onun içinde bozmak lazım kültürün yapısını. Ya da bunun sadece benim işim olmadığını, o kültür içinde yaşayan insanların bir değeri olduğunu bilmeniz gerekiyor her şeyden önce. Yani burada başta yapılması gereken şey ki bu yapılıyor zaten, bir insandan seninle konuştuktan sonra senden bir tek isteğimiz var kültürü dünyaya tanıtmak. Beni daha çok televizyon programlarında görmek istiyorlar. Ben konser adamıyım. Yani ben, sahnede insanlarla bir araya gelmek istiyorum. Televizyonlar bir anlamda yapay bir görüntü oluşturuyor, sıcak sıcak o insanlarla birlikte olmak istiyorum ve şu ana kadar zaten gelen birçok talebe cevap verdim. Gerek yurtiçi gerek yurtdışı olsun her yere gittik. Ama ben dediğim gibi sadece sahiplendiğim, kaldı ki burada onlarca yüzlerce insan var bu işi yapan. Eğer kollektif bir çalışma oluşursa ve insanlar bu işi kendi emeği olduğunu varsayarsa bu başarılabilir. Ticari amaç asla gütmüyorum, bu vesileyle o insanların sahiplendiği nokta zaten hak ettiği yeri bulur.

*Konserlerinizin sayısı çok kısıtlı. Yeni konserler için çalışmalarınız var mı?
Gökhan B.: Şimdi şunu çok açık ve net söyleyeyim, yani ben hiç konuşmadım, ilk kez açık konuşacağım. Özellikle ikinci albüm Kâzım'la birlikte toprağa gömüldü dolayısıyla ikinci albümdeki konserleri iptal etmek zorunda kaldım. Bu albümle birlikte ciddi bir promosyon çalışmaları yapmayı düşünüyorum. İnsanlara türküleri alıştırmak istiyorum. Fakat dediğim gibi ikinci albümün promosyonu olmadığı için birçok insan beni 'Hey Gidi Karadeniz,' 'Gülbeyaz'dan biliyor. Birilerinin üstüne basarak tırmanmayı değil kendi çabamla bir yerlere gelmeyi istiyorum. Dolayısıyla, başkalarının adını kullanarak değil de Kâzım'ın da yaptığı gibi yapmayı seviyorum ve onu örnek alıyorum. Yüz binlerin ona olan sevgisi onun ne kadar doğru bir iş yaptığını gösteriyor. O yüzden ben yavaş yavaş gitmek istiyorum. Televizyondaki pek çok insan ciddi görünmüyor. Doğru iş yapmak lazım ve tabiî ki ağır ağır. Milyonlarca satmak gibi bir derdim yok. Bir kişinin yüreğine inebiliyorsam önemli olan budur. Üçüncü albümü yakında çıkartmayı düşünüyorum. Bir operasyon geçirdim ve bunun yüzünden aksadı.

*Karadeniz’in en büyük sorunlarından biri Karadeniz’in içinde barınan kültürlerin birbirleriyle anlaşamamaları… Lazlarla, Hemşinliler veya Karadenizliler gibi… Yeni nesillerle birlikte bu durum daha azalmakta ama hala belirgin bir şekilde sorunlar gözlenmekte. Bunun sebebi sizce nedir?
Gökhan B.: Ben o kadar çok konserlere katıldım, o kadar çok insanlarla bir araya geldim ki böyle bir şeye hiç tanık olmadım. Bunu bilmiyorum. Laz-Hemşin ayrımına inanmıyorum. Birkaç yıldır çatlak sesler çıkabilir ama biz aynı derenin balığıyız! Ben Samsun'dan sonra nefes almaya başlıyorum ta ki Hopa'ya kadar. Son zamanlarda müzikal dünya çıkar ilişkilerine döndü. Yani bazı insanlar kendi kültürel değerlerini geniş kitlelere ulaştırmak adına ortaya çıkıyorlar. Bir de bakıyorsunuz o, değerlerin üstüne çıkmış kendini gösteriyor. Ben çay eksperliği yaptım. Bir alım yerinde yaşlı bir kadının çayını, Hemşinli bir kadının çayını Laz taşıyor. Laz olanınkini Hemşinli taşıyor. Birbirleriyle iç içe girmişler. Bunu bozmaya kimsenin gücü yetmez. Ben Karadenizliyim, Hemşinliliğim bir tarafa Karadenizliyim. Rizeliyim ve bununla gurur duyuyorum. Bakarsanız Kâzım Laz'dır ama ilk Hemşince’yi okuyan ve sevdiren yine odur. Hemşinli olarak da ilk kez Lazca’yı okuyan ve kemençeyi çok yaygın olarak kullanan kişi de benim. Biz Karadeniz halkı doğanın yeşil tonu gibi birbirimize bağlıyız. Ben sadece kendi sorunlarımızla değil dünya sorunlarıyla ilgiliyim. Uzaydan dünyaya bakıyorum.

*Bence insanların hayata dair düşünceleri, o kişiliğin yaşam tarzını, hayata durusunu belirleyen en büyük etkendir. Siz ufka hangi pencereden bakıyorsunuz?
Gökhan B.: Bir kere insan olarak bakıyorum. Hayatı ve insanları seviyorum. Mümkün olduğunca içimdeki bu sevgiyi insanlara paylaştırmaya çalışıyorum. Politik bir düşünce yapım var tabi ama buna girmek istemiyorum.

*Günümüzün ortaya çıkardığı, sanatla, sanatçıyla ilgisi olmayan kültür yoksunu, sırtını popüleriteye dayamış, yaşam içerisine yerleşmiş sunumuyla, insanların adeta dinlemeye maruz kaldığı kuşak müziği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gökhan B.: Kuşağa göre değişiyor. Mesela on altı yaş civarı pop müziği, daha ileriki yaşlar etnik müzik dinliyor. Bir de geçmişten gelen, bu çizgiyi halen sürdüren gençler var. İnsanların hayata bakışı, bir anlamda onların müzikal kimliğini belirliyor. Sanatçı olarak birbirine benzemenin anlamı yok. Örneğin bir tane Orhan Gencebay var. Bir farklılık oluşması gerekiyor.

Hazırlayan: Deniz ve Mustafa *Röportajı yapan: Deniz Kaynak: Karadenizin Çocukları
(www.haber53.com) 15.12.2007

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber