Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Dehri Yusuf Hocamıza kulak verelim

"Dehri Yusuf Hoca"mız, köylerimizde herkesin tandığı bir isim. Asıl adı Yusuf Okumuş, ama herkes onu "Dehri Yusuf" olarak tanır. Bilhassa 40 yaşın üstünde olup da Senoz'da yaşayanların onu tanımaması pek mümkün değil. Çünkü o, bir gönül eri. Her cenazede, her vaazda onu görmek mümkün.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 1
Okunma  Okunma : 2406
Tarih  Tarih : 09 Nisan 2009, 22:26

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Yıllarca köylerimizde çocuklara Kur'ân okuttu. Gönüllü olarak yürüttüğü bu faaliyetlerden de bir defa olsun maddî menfaat beklemedi. Kış aylarında İstanbul'a gelen Dehri Yusuf Hocamızla, oğlu Taceddin'in evinde(Cevizli/İstanbul) görüştük. Hem hatıraları tazeledik, hem de hayır duasını aldık. İşte Yusuf Hocamızla yaptığımız görüşmeden sizler için derlediklerimiz:

*Hocam, önce sizi kendi anlatımınızla tanımak istiyoruz. Kendinizden bahseder misiniz?
İsmim Yusuf Okumuş. Çayeli, Yenice Köyünden (eski adı: Parahol) "Dehri Mustafa"nın oğluyum. Senoz köylerinde bana "Dehri Yusuf Hoca" derler. Elimizden geldiği kadar dinimizin gereklerini yerine getirip, başkalarına da öğretmeye çalıştık. Kur'ân kurslara yardım ettik. Yine elimizden geldiği kadar insanlara cenazede, bayramda, Cum'a'da nasihat etmeye çalıştık.

*"Dehriler"de bildiğimiz kadarıyla 'hoca' çok. Biraz da ailenizden bahsedebilir misiniz?
O biraz gurura girer, bahsetmeyelim.

*Peki, çocukluğunuzdan bahsedelim o zaman.
Bizim köyümüzde (Çayeli, Yenice Köyü) şu an okulun olduğu yerde 'medrese' vardı. Biz oraya gider, Kur'ân öğrenirdik. Fakat tabii o zamanlar (1930'lar) 'tek parti' devri, CHP iktidarda. Kur'ân okumak yasak. Molla Feyzi Hoca'dan ders alırdık. Molla Feyzi Hoca, komşu köyümüz olan Cağak köyündendi. (Çayeli, Uzundere Köyü) Hocamız, iki talebeyi 'gözcülük' yapsın diye görevlendirmişti. Onların vazifesi, jandarmalar gelirse bize haber vermekti, çünkü jandarma baskınlar yapıyordu. Tabii görevli olan arkadaşlarımız görevlerini ihmal etmişler ve jandarmalar gelip o zamanki 'medrese'mizi bastılar. Hocamız Molla Feyzi'ye kelepçe taktılar ve bizi de tokatlayıp kovdular. Bütün Kur'ân'ları ve 'elif cüz'leri de toplayıp, ateş yaktığımız yere doldurup bir de kibrit çakıp yaktılar.
Hocamız, köyümüzün zengin CHP'lilerinden "Çağal Mahmut"un akrabasıydı. Hemen koşup ona durumu haber verdiler. Çağal Mahmut geldi ve jandarma çavuşunun cebine elini soktu. Her halde hocayı bırakmaları için 'rüşvet' verdi. O zamanlar Çağal Mahmut'un sözü geçerdi köyümüzde. Hem zengindi hem de eskiden beri kuvvetli bir 'Halk Parti'liydi. Jandarmaya da sözü geçerdi. Ondan sonra hocamızın elindeki kelepçeyi çözdüler, medresemizi de kapatıp mühürlediler ve bizi de evlerimize gönderdiler.

*"Çağal Mahmut" kimdi, nasıl bu işleri yapabildi?
Çağal Mahmut, bugünkü anlamıyla deremizin "Derebeyi" idi. Zengin, sözü geçen Halk Partili ve aynı zamanda hocamızın da akrabasıydı. Zaten bu akrabalık daha tesirli olmuştu. Hocayı kurtardı, ama medrese kapanmış oldu. Ondan sonra da bir daha açılamadı...

*Köydeki 'medrese'niz nasıl bir yerdi?
İki katlı bir bina idi ve alt katı taştan yapılmıştı. Oraya bütün çevre köylerden talebe gelirdi. Hocamız dersleri Arapça olarak okuttuğu için, Arapça öğrenmek için ta Trabzon'dan öğrenci geldiğini bilirim. Sadece 'sibyan/çocuk'lar için ders okutulmazdı medresede. Başka dersler de okutulurdu, ama biz daha küçüktük tabii. Hocamızın yardımcıları da vardı. Hepsi aklımda değil, ama mesela "Zileplinin Molla" da orada hocaya yardım ederdi.

*Siz bu 'gönüllü vaaz'lara nasıl başladınız?
Bu işe bir merakla başladım. Allah'a şükür, Mevlam bana bir merak vermişti, sürekli dini kitapları okurdum. Askerlikte (Askerliğimi Erzurum'da yapmıştım) bir hoca vardı, o hocadan çok istifade ettim. Okudum, öğrendikçe de bunları başkalarına anlatmaya çalıştım. Öylesine hizmet etmeye çalıştım. Sonraki yıllarda da Risale-i Nurları tanıdım.

*Peki, Risale-i Nurlarla nasıl tanıştınız?
Şöyle oldu: Bunca okumama rağmen, içimde bir boşluk hissediyordum. Sürekli intisap edeceğim bir 'şeyh' arıyordum. Bunun için tavsiye üzerine çok ile, ilçeye gittim, şeyh aradım. Ama tatmin olacağım bir isme rastlamadım. Sonra bir gün İstanbul'dayken Beyazıt Camii'nde namaz kıldıktan sonra tramvaya binmek üzere yürümeye başladım. Derken, tanımadığım biri arkamdan bana dokunarak, "Kerdeşim, senin aradığın Risale-i Nurdur, onları oku" dedi. Tabii ben şaşırdım. Beni tanımayan birisi bunu nasıl söyler diye düşündüm. Hatırladığım kadarıyla 1956'da bu hadise oldu. Hayret ettim. "Risale-i Nur nedir?" diye sordum. Kısaca anlattı. "Peki" dedim, "Ben İzmir'e gidiyorum (O zaman rahmetli babam İzmir'de oturuyordu) orada da var mı bu eserler?" "Var" dedi ve eserleri temin edebileceğim bir kitapçı adresi verdi. (Tilkilik Caddesi'nde bir kitabeninin adresini verdi.)
İzmir'e gittim ve verilen adreste Risaleleri buldum, aldım. İlk olarak "El Hüccetüz Zehra" isimli bir eseri almıştım. Şevkle okumaya başladım. Sonra Ankara'ya gittim, orada "Et-Balık Kurumu"nda çalışmaya başladım. Risaleleri okumaya devam ettikçe içimde Üstad'ı ziyaret arzusu doğdu. İsmail Kuzucu diye, Çorum'lu bir arkadaşım vardı. Onunla beraber Üstad Said Nursî'yi İsparta'nın Barla nahiyesinde ziyaret ettik, duasını aldık. Üstadı görmem bu kadar.

*İzmir'le irtibatınız sebebi neydi?
Rahmetli babam İzmir'deydi o zaman. Onun yanına gitmiştim. Sebebi uydu.

*Sizin vaaz ve sohbetlerinizden başka bir de meyve fidanı dikme ve 'veri/yabani' meyve fidanlarına 'aş yapma/aşılama' çalışmalarınız var. Bu işlere nasıl başladınız?
O, Allah'ın içime verdiği bir arzu. İnsanlara faydalı olmak için çalıştık. Bir hadis-i şerifde Peygamberimiz buyuruyor ki, "Kıyametin kopacağını bilseniz, elinizdeki fidanı dikin." Sonra aşlama, meyve, beşeriyete çok faydalı bir meşgaledir. Aynı zamanda insanlığa da hizmettir. Gençliğimden itibaren bu konuda meraklıydım ve bütün köyleri dolaşarak meyve ektim, ekilenleri aşıladım. Herkesin bahçesine, çaylığına gider ve meyvelerini aşılardım. Hatta arazisinden beni kovanlara da rastladım, ama büyük çoğunluk bana yardımcı oldu, dua etti. Binin üzerinde aşlamam, diktiğim meyve fidanım var.

*Başka kimlere bu aşılama işini öğrettin ya da kimlerle bu işi yaptın?
Tabiî arzu edenler oldu ve onlar da öğrendi. Yenice Köyünden komşumuz "Numanlının Kadir" (Kadir Yıldız) vardı, onunla yaptık aşılama işlerini. Ayrıca Ormancık Köyünden Hacı Cemal Çakır vardı, onunla da çok aşılama yaptık. Elhamdülillah.

*Uzun yıllar köy camilerinde çocuklara Kur'ân-ı Kerim ve dini bilgiler öğrettiniz. Bu çalışmalarınızdan da bir kuruş maddî menfaat temin etmediğinize hem biz, hem de bütün hemşehrilerimiz şahittir. Bu çalışmalara nasıl başladınız? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Aklımın kestiği kadar, 40 yıla yakın köylerdeki camilerde çocuklara ve gençlere Kur'ân öğrettim. Ta, İstoponoç'a kadar gittiğim oldu. Nahiyede de çocuk okuttum. Tabii ki bu işleri yaparken pek çok sıkıntılarla da karşılaştık. Köyün camisine gidiyorsun, soğuk, odun olmuyor. Kar oluyor, icabında yuvarlanıyorsun... 5 karış karda köy camilerine gider çocuk okuturdum...
Çocuk okutmakta engellerle de karşılaştık. İsimleri önemli değil, bir köyde akşamları köy halkına, komşularımıza vaaz ediyordum. İlgi de vardı. 16 maddelik bir şikâyet dilekçesi ile beni şikâyet ettiler, ağır cezada yargılandım. Bu maddelerden biri de Türkiye'ye "Müslüman/İslâm devleti" demiş olmamdı! 16 gün Çayeli'nde cezaevinde yattım. Ama sonunda beraat ettim.

*Peki, bu konuda size en çok yardımcı olan köy hangisi oldu?
En çok Ormancık Köyünde çocuk okuttum. Elhamdulillah. Bilhassa merhum Hacı Cemal Çakır ve ailesi bu konuda çok destek olmuştur. Diğer komşularımız da büyük ölçüde destek oldu. Hepsinden Allah razı olsun.

*İstanbul'da yaşayanlar genellikle köylere ve yaylalara hasret duyuyor. Siz de yaylalara çıkar mısınız?
Yaylalarda en başta Allah'a isyan yok. İsyan olmadığı için bir huzur var, manevi bir güzellik var. Yükseklere çıktığında dağları görüyorsun, haşmeti görüyorsun. Bu benim ruhumu okşuyor. Her yıl yaylalara çıkarım Allah'ın izniyle. Dağları seyrediyorum...
Ama yaylayar artık insiz, kimsesiz. Kimse yaylaya kalmak niyetiyle gitmiyor. Allah'ın kudretini, dağlardaki çiçekleri seyrederek hissetmek çok güzel. Bu bakımdan her yıl yaylalara giderim.

*Yıllardan beri talebe yetiştirdiniz. Onları da göz önüne alarak başta gençlere ve hemşehrilerimize neler tavsiye edersiniz?
Gençlere tavsiyemiz, "Niçin yaratıldık, vazifemiz nedir?" bunları öğrenmelidirler. Bu şehvani arzuların sonu pişmanlıktır. Niçin yaratıldık,c Mevlamız bizi niye besliyor... Bunlar niçin yapılıyor, bunun cevabını öğrensinler.
Bakın, ben 83 yaşına geldim. Dünya lezzetlerinin üzerimde bir etkisi yok, hepsi rüya olmuş. Hani bir insan ölürken bakacak ki, dünyanın sıkıntısı da, zevkleri de bir rüya... Haşr Suresinde bir ayet var. Mealen, "Her yaptığınız öteki dünyaya gidiyor" diyor bu ayet. Gençler bunu düşünsün. Dünya ve insanlar boşuna yaratılmadı...
Bir ayette de "Siz zanneder misiniz ki boşuna yaratıldınız. Hesap vermek için huzuruma gelceksiniz" buyuruluyor. Ömür bir anda geçip gider. Öteki dünya bitmez. Bugüncehenneme teşvik var maalesef. Bütün insanların amacı mide ve belden aşığısı gibi anlaşılıyor. İnsan bunun için yaratılmamış.
"İnsan en güzel şekilde, kâinatın efendisi olarak" yaratılmış. İnsan kâinata takvim olarak yaratılmıştır. Bunu okuyacağız, bunu yapmazsak sonu 'esefel-i safilin/ en alt mertebe/en aşağısı'dır. Onun için gençler akıllarını başlarına toplasınlar. Onları bir besleyen var. İnsan aklıyla fikriyle kâinatla alakadardır. Bunu öğrensinler, aldanmasınlar. Hem dünya işleri ibadete mani değildir. Hem çalışsınlar, hem de ibadetlerini yapsınlar, ihmal etmesinler. Son pişmanlık fayda vermez.

*Peki Hocam, bunu nereden ve nasıl en iyi ve kolay bir şekilde öğrensinler? Her halde bu bilgiler okul ders kitaplarından öğrenilemez?
Bir hadis-i şerife göre Mevlamız, her yüz senede bir 'müceddid-i din' gönderir. Bunun vazifesi, dini; hurafattan temizlemektir. Günümüzün müceddidi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleridir. İnsan düştüğü yerden kalkar. Deccalizm, bu milleti iman yönünden, onu tahrip ederek düşürdü. Onun için iman yönünden hizmet eden bu eserleri okumamız lazım. İmanımızı kurtarmak için bu eserleri okumak şart. Bediüzzaman diyor ki, "Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir." İmanı olan her şeye karşı korunur. İmanı elde edemeyen bir kişi hep sıkıntı ile yaşar. Bu dünya Allah'ındır. Biz Allah'ı razı etmezsek, O bize huzur nasip etmez. Onun için iki dünyanın saadeti de Yaratıcımızı razı etmektir. Onun için bu eserleri okumamız lazım. Bu eserler iman yönünden insanı mükemmel hale getirir. Bu iman sayesinde insan, 'dünya bomba olup patlasa' korkmaz. İman temeldir. Bu milletin bu kadar kötülüklere sürüklenmesinin altında da iman zaafı vardır. Sonundaki hesabı düşünmemekten kaynaklanıyor. Onun için her an kamera karşısında olduğumuzu ve hareketlerimizin kaydedildiğini, sonunda da hesap vereceğimizi unutmayalım.

senozderesi.com haber merkezi

 
 
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu habere toplam 1 yorum yazılmıştır.

ismail [ 01 Mayıs 2009, 02:08 ]
Allah uzun omurler versin dehri hocamiza.onun okudugu ezan hala aklimdan cikmaz.kendisinin risale-i nur okudugunu ve ustadi gordugunu buradan ogrendim.deremize yaptigi manevi hizmetlerden dolayi Allah ondan razi olsun.kiymetini bilelim.

Yorumların tamamını okumak için tıklayın.

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber