Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Kaptanpaşa'nın geleceği çok parlak

Bu haftaki konuğumuz, Sivas'ın İmranlı Kaymakamı Yusuf Karaloğlu. Karaloğlu Rize'nin Çayeli ilçesi Kaptanpaşa köyünden. 1978 doğumlu olan Karaloğlu, mesleğe nasıl girdiğini, neler yapmak istediğini ve Senoz'u, Kaptanpaşa'yı konuştuk.

Kategori  Kategori : Röportajlar
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 3030
Tarih  Tarih : 10 Nisan 2009, 22:55

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

*Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Yusuf Karaloğlu. 1978 İstanbul doğumluyum. Aslen Çayeli Kaptanpaşa köyündenim. Sırasıyla, Taksim İlköğretim Okulu, Şişli Lisesi ve 1996'da Uludağ Üniversitesi İşletme Fakültesine girdim. 2001'de mezun oldum. Ondan sonra Ortadoğu Üniversitesinde yüksek lisansa başladım. Fakat onu devam ettirmedim, bıraktım.

*Kaymakamlık mesleğine nasıl girdiniz?

Bu mesleğe girişimiz, biraz da bizim gördüğümüz, yaşadığımız hadiseleri eleştirmemizle başladı. "Bu niye böyle, şu niye böyle" dedikçe, çok sevdiğim değerli ağabeyim, amca oğlu Münir Karaloğlu "Medem eleştiriyorsun, bu işlerin daha iyi yapılabileceğine inanıyosun, bu mesleğe gir ve göster. Dışardan eleştirmek çare değil" diye bizi teşvik etti.
Üniversite hayatımızda böyle bir düşüncemiz yoktu, ama daha sonra önce KPS sınavına ve sonra kaymakamlık sınavına girdik ve kazandık. Bu imtihanları kazandıktan sonra sizi çok yönlü sözlü sınavına tabi tutuyorlar. Burada her şey sorulabilir. Bütün bunlardan sonra mesleğe adım atılmış oluyor.

*Biraz kaymakamlık eğitiminden bahseder misiniz?

Ben şöyle söyleyeyim: Devlet içinde en iyi yetiştirilen, mülki idare amirleridir. 3 yıllık bir hazırlık dönemi vardır. Siz, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını işleyişini bilmek durumundasınız. Bügün, Topkapı Sarayı Müdürü bile mülkiye kökenlidir. Şu anda Adalet ve Maliye Bakanlığı dışındaki bütün bakanlıklarda mülkiye kökenli yöneticiler görev yapmaktadır.
Mesleğe başlandığında, önce 'meslekte müfettiş' dediğimiz duayenler vardır. Bunlar, yılın belli dönemlerinde il ve ilçeleri denetler, yani daha çok yönlendirme noktasında kontroller yaparlar. Biz bunlara eşlik ettik ve iş ve işlemleri öğrendik. Ondan sonra ile gidiyorsunuz ve vali ile diğer amirlerin birbirleriyle iş ve işlemlerini, aksaklıkları vs. görüyorsunuz. Valinin gözetiminde çalışıyorsunuz ve valiye rapor veriyorsunuz. Vali çağırıyor mesela; "Gel bakalım genç valim. Bugün neler yaptın?" diye soruyor ve siz de bilgi veriyorsunuz. İşleyişi iyice öğrendikten sonra sizi vekalete gönderiyorlar.
"İl"de şöyle bir uygulama daha var: Vatandaş dilekçe ile geldiğinde, havaleleri size yaptırıyorlar. Yani hangi işi kim yapıyor diye bu şekilde uygulama olarak öğrenmiş oluyorsunuz. Biliyorsunuz, en iyi öğrenme yolu uygulamadır.

*İlk görev yeriniz neresi oldu?

Ben ilk vekaletimi Rize Çamlıhemşin ilçesine yapmıştım. Çamlıhemşin'e gittiğimde kış aylarıydı, ilçede kimse yoktu. Eğitimle ilgili çalışmalarımız oldu. Orada 2.5 ay kaldık. Sonra oradaki görevli kaymakan arkadaşımız askerden dönünce biz de oradan ayrıldık ve Ordu Gülyalı'ya geçtik. Gülyalı sahilde olduğu için biraz daha hareketliydi. Akabinde Gülyalı'da bir tesis yaptırdık. Bir müteşebbisimizi ikna ettik ve 250 bin YTL'ye bir tesis kurdurduk. Bu tesis içinde 'akua park/su partı' da vardı, ama o ertelendi. Eğer bu tesis tamamlanırsa, Gülyalı parmakla gösterilecek bir mekân olur. Orası çok stratejik bir yer. Sivas ile Ordu bağlantı yolu bitirilirse, Sivas'dan 2.5 saatte Ordu'ya/sahile ulaşılmış olacak ve millet bir anlamda Antalya'ya gitmiş gibi olacak. Örnek bir projedir, inşallah tamamlanır. Gülyalı'dan geçtikçe bu tesisleri görüyor ve sevinç duyuyoruz.

*Meslekî eğitim için yurt dışına da gittiniz galiba...

Evet, yüksek lisans yapmak için İngiltere'ye gittik. İngiltere'de 9 ay kaldık ve önemli tecrübeler kazandık. Bizde yüksek lisans 2 yıl, ama İngiltere'de bunu kısaltmak mümkün. Siz derslerini verebildikten sonra promlem yok. Bizim için zor oldu, ama kısmet oldu ve oradaki çalışmalarımızı başarı ile bitirdik. Bir takım insanların bize empoze ettiği bir şey var: Siz başaramazsınız! Tam akisne, çalışınca her işi başarmak mümkün. Mesela, İngiltere'de bir gün derste hocamız, bize göre 'basit' konuları anlatıyordu. Dedim ki, "Hocam, buradan başka bir konuya mı geçeceksiniz?" "Hayır, bugünkü konumuz bu" dedi. Şunu demek istiyorum: Bizdeki eğitim daha zor, daha çok bilgi öğretiliyor. Oranın farklı bir bakış açısı var. Hocamız da, Türkiye'den gelen öğrencilerden çok memnundu. Bir de şu problem var: Orada okuyan öğrencilere güzel imkânlar sunuluyor. Bizde bu imkânlar yok. Mesela, gecenin geç bir saatinde kütüphaneye gitseniz hizmete açıktır. Bir eşyanızı unutsanız, o kaybolmaz, kameralarla kontrol edilir. Bizde böyle bir imkân sunulmaz. Yurt dışında bu imkânlardan istifade etmeye çalıştık. İngilizler çok başarılı değil, ama çalışkan. Bazen bir memur, yapması gereken en basit bir işi yapamıyor. Ama sistemleri sağlam ve insanların hatası göze batmıyor.

*Vatandaşın şikâyet ettiği bir konu daha var: Devlet millet kaynaşması engelleniyor. Kaymakamın odasına girmeye çekinen bir halkımız var. Yeni dönemde bu durum değişecek mi?

İlk önce gittiğiniz yeri benimsemeniz lazım. Ben her zaman söylüyorum: Güzel olan yere gezmeye gidilir, çalışmaya gidilmez. Şimdi artık 21. yüzyıla geldik. İnsanlarımız haklarını aramayı öğrendi. Şöyle bir şey anlatılır: Eskiden bir valiye demişler ki, "Artık valilerin adam asma yetkileri elinden alındı." Güya o da şöyle demiş: "Artık bu meslek daha yapılmaz, bir değeri kalmadı!"
Devletin varlık gayesi insan içindir. Devlet insan içindir, millet içindir. Millet devlet içindir anlayışı yanlıştır, yoktur. Ben her zaman gittiğim yerlerde, yöneticilere, arkadaşlarıma "Vatandaş, benim yanıma teşekkür için gelmeli, şikâyet için değil" demişimdir. Yani öyle çalışın ki, vatandaş sizden şikâyet etmek için kaymakamın yanına gelmesin, teşekkür için gelsin anlamında bunu söylerim. "Bugün git, yarın gel" mantığı olmayacak. Bürokrasinin varlık sebebi, insana hizmet içindir. Sıkıntıların tümünü bitiremeyiz, ama dayanılır seviyeye getirmek lazım. Bir insana 10 yıl Yeşil Kart hizmeti verseniz, geri aldığınız gün "Niçin geri aldınız?" diye sorar. Yani 10 yıl hizmet aldım diye teşekkür etmez. Bunu bilip buna göre hizmet etmek lazım. Bürokrat, teşekkür beklentisi içinde olmayacak. Bürokrasi konusunda kanunlardan kaynaklanan sıkıntılar da vardır. Bakınız, İngiltere'de 'nelerin yapılmayacağı' kanunda sayılır. Fransa'da "Nelerin yapılacağı" sayılır. Bizim kanunlarda ise, "Neyin nasıl yapılacağı ve nasıl yapılmayacağı" sayılır. Mesela, İngiltere'de hakimlerin elinde bir anayasa yoktur. Hakimler, önceki kararlara bakarak kanaatlerine göre karar verir. Biz kanunun uygulayıcısıyız. Kanunu yapanlar değiliz. Dolayısı ile, kanunlarda köklü bir reform yapılırsa bürokrasi de azalır. Herkesin değişik şekilde çalışma prensibi vardır. Kamu menfaati zayi edilmediği sürece hareket alanı genişlemelidir. Mesela kaymakamların sorumlu olduğu çok iş var. Aksama olunca onlar hatırlanıyor. Ancak arka planda kanunlar var, önce onlar düzeltilmeli. Çünkü bizim görevimiz, mevcut kanunları uygulamak. Biz bakanlıkların temsilcileriyiz. Biz kanunları uygulamazsak, başkalarından bunu bekleyemeyiz. Yasa yapıcısı bunu dikkate almalı.
Mesela, bir Yeşil Kart almak için istenen evrakları, 10 yıl önce hazırlamakla bugün hazırlamak arasında çok fark var. Bürokrasi büyük ölçüde azaltılmış durumda. Ama tabii ki daha da kolaylaştırılması mümkün. Eskiden nüfus kâğıdını değiştirmek başlı başına bir işti. Şimdi onlar da düzeldi. Bunun gibi başka örnekler de verilebilir. Bunlar teknolojinin gelişmesiyle hızlanan işler arasındadır. Maddî imkânlarla da ilgili tabii. İstenilen şekilde bir iyileşme olmadı, ama hiç bir şey yapılmadı demek de doğru değil. Bu millet her şeyin en iyisine layıktır.

*'Kaymakamlık kursu'ndan da bahseder misiniz?

Bizim yapacağımız iş bellidir, millete en iyi şekilde hizmet edeceğiz. Bu meslek, binlerce sayfayı dolduran kanun, yönetmelik ve tüzükleri bilmekle mümkün. Bütün bunlardan imtihan oluyorsunuz.
Mesleğe başlamak için işin ehli olan insanlar karşısında imtihan oluyorsunuz. İmtihan olunan salonda ortada bir 'küre' var ve siz o 'küre'den kendi sorunuzu çekiyorsunuz. Sonra o soru ile ilgili olarak orada hazır bulunan uzman heyete bir sunum yapıyorsunuz. Sonrasında sorulan sorulara cevap veriyorsuzun ve orada bulunanlar size puan veriyor. Biz bu şekilde son 'kaymakamlık kursu'nu birincilikle bitirdik. Sonuçlar açıklanınca, daha önce çalıştığımız yerlerde tebrik için arayanlar oldu sağ olsunlar. Kursu birinci, ikinci ve üçüncülükle bitirenler normalde kur'aya katılmıyor, istediği yere gidebiliyor. Ama bize Sivas'ın İmranlı ilçesine gitmemiz teklif edildi ve kabul ettik. 20 Mart 2007 tarihi itibarıyla da göreve başladık. Dana önce görev yaptığımız Çaykara'da da iyi çalışmalar yaptık. Mesela 2025 yılında 'Karadeniz Ekonomi Birliği' toplantısı niçin Uzungöl'de yapılmasın diye... Gerçekten de gerekli çalışmalar yapılma böyle toplantılara zemin hazırlanır. Uzungöl'ün Davos'tan hiç bir farkı yok, daha da güzel. Bunu yapabilirsek bölgeye de büyük bir ekonomik katkısı olur. Ben oradakilere şunu söyledim: Siz çok iyi hizmet verdiğiniz için mi turistler buraya geliyor, yoksa Uzungöl'ün isminden dolayı mı? Bu sorunu cevabını verip ona göre çalışmalar yapmak gerekiyor.
Karadeniz'de çalıştık, Sivas İmranlı'daki çalışmalarımız da bizim için büyük bir tecrube olacak. Allah utandırmaz inşallah.

*Bu noktadan sonra isterseniz biraz memlekete doğru gidelim. İstanbul'da doğdunuz. Peki, memleketle, Kaptanpaşa ile, Çayeli ile irtibatınız ne durumda?

Güzel bir soru. Ben ilk okuldayken okulu hiç sevmezdim. Ders çalışmayı da sevmezdim. Annemin korkusuyla ders çalışırdım. Annem de benim okuyacağıma ihtimal vermezdi ve "Okumana gerek yok, babanın köyde çay tarlası var gidip çalışırsın" derdi. Ve beni alıp köye götürürdü. Çok çay toplamışımdır, ellerimin suyu çıkmıştır. Sırtımızda çay taşıdık. Çocukluktan başlayan bir irtibatımız var. İlkokula kayıt olabilmek için köyden 'erken' İstanbul'a geldiğimizi hatırlarım. İlk okula başlamadan köydeydim ve sonraki yıllarda da hep gittim.
Ben kendimi tanımlarken o kültürün içinde tanımlıyorum. Ben daha hiç bir zaman mesela Antalya'ya tatile gitmemişim. Öyle bir ihtiyaç hissetmedim. Tatilimi Kaptanpaşa'da, yaylalara çıkarak değerlendirmişim. Çay taşımışım, dereye girip yüzmüşüm. Ağabeylerimiz bizleri kucakladılar. Ben Kaptanpaşalıyım. Burhan ağabey, Münir ağabey ve diğerleri bizi her zaman desteklediler. Bir yerlere geldiysek, onların takipleri ve desteğiyle oldu, bunun farkındayız. Bize yön veren bunlar oldu.
Bütün akrabalarımız orada. Annem, Şen köyündendir. Köylerde sevdalık da yaptık. Yayla sevdalıkları unutulmaz. Bunlar da o kültürün içinde olan şeyler. Yüzmeyi Kaptanpaşa'da derede öğrendim. Araba sürmeyi de orada öğrendim. Taş Köprü de çok güzel, sıkıldığımda oraya gider ve yağmur sesiyle dinlenirdim.

*Bölgemizi turizme açmalı mıyız? Taş ocakları problemi var, neler söylemek istersiniz?

Taş ocakları konusu gerçekten önemli. Ben daha önce Çamlıhemşin'de de çalıştığım için biliyorum, orada da benzer problemler vardı. Bir taraftan hizmet ifa ediliyor, yollar yapılıyor, bunun için taş lazım. Ama öte yandan buralar bizim ciğerimiz, değerimiz. Sahil Yolu bittikten sonra orada kesinlikle bir taş ocağı olmamalıdır. Gerek dernek olarak, gerek başka yollarla bu işin peşini bırakmamalıyız.
Taş ocağı için ÇED Raporu lazım, ama yol bahanesiyle bu işlere göz yumuluyor. Yol için tamam, ama bundan sonra buna dur demek lazım. Orada ağır ihmaller de oldu. Yolun fiziki şartlarını ve trafik düzenini ihmal ettiler. Bunlar yanlıştır. Bu ocakların derhal durdurulması lazım. Oradaki afetler, dere yataklarıyla oynanmasından kaynaklanıyor. Hiç bir tedbir almadan patlatmalar oluyor vs.

*Bir de santral konusu var.

Ben buna da karşıyım. Türkiye'nin yüzlerce akarsuyu var. Türkiye, Senoz Deresindeki az miktardaki suya kadar muhtaç oldu mu? Eğer öyle olduysa, başka çare yoksa tamam. Ama bence buna ihtiyaç yok. Alternatif kaynaklar değerlendirmeden buralara bu santraller yapılıyorsa buna karşıyım. Ben bu konuda bazı araştırmalar yaptım. Boru tipi santral kesinlikle zararlı. Suyu bir dereden çektiğinizde bu derelerin klima görevleri devre dışı kalıyor. Dere yataklarında çıkan Seklamen çiçekleri var. Onlar tarihe karışır. Yavaş yavaş çölleşme başlayacak. Bu durum geç farkedilecek ve iş işten geçmiş olacak. Ben şunu söylüyorum: Bu devlet, Senoz Deresinin üreteceği enerjiye muhtaç mı? 'Evet' deniliyorsa, tamam yapılsın. Bu oturulup bir konuşulsun. Bu bölgenin başka çok sayıda suyu var. Çok gerekli değil bunları yapmak. Nükleer enerjiyi gündeme getirmek lazım, rüzgâr enerjisinden faydanabilabilir.

*Turizm konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konunun artıları da, eksileri de vardır. Turist hem etkiler, hem de etkilenir. Bunlar iyi hesap edilmeli. Eskiden turizm denince deniz akla gelirdi. Ama şimdi kültür ve yayla turizmi başladı, ilgi görüyor. Kısa sürede bunları yapmak zor, ama bir yerden başlamalı. Bence Senoz'un turizm potansiyeli mevcut yerlerin cazibesinin artmasıyla ilgili. Düşünün ki Uzungöl ya da Ayder'de çok büyük bir organizasyon gerçekleşti. Bunların bize de faydası var. Mesela, Ayder'in geleceği çok parlak. Kar ile kaplıca yan yana. Bu önemli bir özellik.
Ama gerek Uzungöl'de ve gerekse Ayder'de profesyönel bir anlayış yerleştiremedik. Bakıyorsunuz, bir malın üç ayrı fiyatı var. Bunları imkân vermemek lazım. Turistleri 'yolunacak kaz' olarak görmemek lazım. Bölgemiz zaman içinde daha yakından keşfedilecek. Mesela, sağlık turizmi de çok önemli. Alternatifleri çeşitlendirmek lazım. Ayder bu iş için de önemli bir mekân. Ben Karadeniz'in genelini değerlendirmek istiyorum. Çünkü buralar birbiriyle ilgilidir. Birinin tanınması, diğerinin de tanınmasını beraberinde getirir. Hazırlıklı olmalı ve gelen fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Zaman hem Karadeniz'in hem de Türkiye'nin lehinde işliyor diyebiliriz.

*Senozderesi.com sitemizi nasıl buluyorsunuz?

Site çok güzel. Ben yurt dışındayken mutlaka siteye girer bakardım. Radyo bölümü devreye girdi o da güzel oldu. Haberleri takip ediyorum. Bu site, hem görsel olmakla birlikte hem de kültürel değerlerin korunması konusunda güzel bir hayra vesile oldu. Reklamlarla da desteklenmesi lazım. Diğer bir takım aktivitelerin de haber kapısı oluyor. Çok güzel. Kültürel unsunların yaşatılması çok önemli. Festivaller ve dernekler çok önemli. Takip etmek lazım, destek olmak lazım.

*Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.

*** Senozderesi.com haber merkezi özel röportajıdır.























Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Röportajlar

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber