“İslam Dininin” en önemli ibadetlerinden olan “oruç
ibadetinin” ifa edildiği Ramazan ayına kavuştuk…
Biz Müslümanları bu mübarek aya sağ
salim kavuşturan Rabbimize hamd olsun.
Kul’un Allah’a karşı en samimi duruşunun ifadesi olan “oruç ibadeti” benim nazarımda kulluğun zirve noktasıdır!
Bu mübarek ayı çevremizde ki olaylardan dolayı üzgün karşılamak zorunda kaldık milletçe!
Hayat durmuyor ve akıp gidiyor...
Dünyanın ve ülkemizin bu buhranlı
günlerinde, fiziksel anlamda Ramazanı yaşıyoruz ama mahiyetinin manevi
dünyamızda bir anlamı var mı diye de düşünmüyor değilim!
Zaman bana öğretti ki; Ramazan ve insan
arasındaki ilişki “bir ibadet” olmaktan çıkıp sanki zamanı
doldurduğumuz öylesine alelade bir serüvene dönüşmüştür!
Görsel anlamda zirve yapan günümüz
Ramazanları, sanki manevi dünyamızdaki anlamını yitiriyor gibi geliyor bana!
Aslında burada çok yaman bir çelişki de var…
Televizyon kanallarında, gazetelerde, şehirlerimizde
yaşanılan Ramazan günlerinde neyi dağıtacağımızı değil de sanki neyi pay
edeceğimiz üzerine etkinliklerle oruç ibadetini yaşıyoruz gibi. Son yıllarda ki
Ramazan üzerine yazılan, konuşulan, seyredilen hemen hemen her etkinliğe
bakmaya çalışıyorum. Okurken ya da seyrederken geçmiş Ramazanları düşünüyorum…
Ne yalan söyleyeyim, o güzel günleri
sade ama samimi eski Ramazan günlerini her defasında aradığımı hissediyorum!
Eski Ramazanları içimizdeki “taş mahzenlerden” çıkarıp düşündüğüm oluyor zaman zaman...
Ama ne üstümdeki gök genişliyor “ah
o eski Ramazanlar” demekten ne de bugünkü Ramazanların eksikliğimizi
gideren yanını tam anlamıyla anlayabiliyorum!
Bu tespitleri yaparken bugünkü çabaları da göz ardı etmemeye gayret ediyorum.
Evet, Ramazanı gaye edinen, o çerçevede
hizmet etmeye çalışan, günlük düşünmeyen insanımız var hala…
Bu durumu tv programlarında da, cemiyet
içinde de gözlemleyebiliyoruz.
Ramazanın manevi havasını berhava eden siyasal çekişmelerin de bu olumsuz düşüncelerimin oluşmasında belki etkisi olmuştur!
Hakikaten öyle şeyler yaşıyoruz ki,
ağzımızın tadı bozulduğu gibi manevi dünyamızda da bu durum tahribata yol
açıyor.
Bütün bu olumsuzluklar gözümüzün önünde cereyan ediyor ve bu olumsuzluklar mukaddes oruç ayında da devam ediyor ve bundan sonrada devam edecek…
Bütün bu olumsuzluklar keyfimizi
kaçırmakta, sevincin yerine hüzün ve ümitsizlik alarak, maddi ve manevi
dünyamızı kuşatmaktadır.
Oruç ibadeti, namaz ibadeti gibi ferdi olmakla beraber içtimai bir ibadet şuuruyla eda edilirse, inanıyorum ki daha da güzelleşir ve etkili olur.
Bir başka tespitim de şu bu ayla ilgili;
Ülkemizdeki bütün bu olumsuz görüntüler, oruç ibadetinin cemiyetçi karakterini
ihmal ettiğimizden dolayı sade vatandaşımızda oruçtan gerektiği şuurla istifade
etmemelerinin yolunu açmakta.
Tabii işin birde oruç tutma(aç kalma!) boyutu var.
Dört yıl önce gittiğim Rize’de tutulan
oruçla İzmir’in kırk derece sıcağında tutulacak oruç arasında Baldaş Dağı ile
İzmir Yamanlar dağı arasında ki kadar fark vardır! Mesela ben geçen yıl
güle oynaya tutmuştum orucumu ama bu yıl İzmir’de hiç de o kadar kolay
olmayacak oruç tutmam!
Şimdi yazın en sıcak günlerindeyiz,
nefsimiz bizi gaza getirebilir; bu sıcakta oruç mu tutulur, tutarsan şu şu
sıkıntıları yaşarsın, hele günler biraz daha kısalsın ya da benim gibi köye
gitme umudu olanların şeytanın kulağına fısıldadığı, “köye gittiğinde tutarsın” vesvesesi karşısında aman dikkatli
olalım!
Ve hepimizin bildiği gibi Ramazan ayı, Kuran-ı Kerim ayıdır.
Müminlere rahmet kapısı açılacaksa,
insanlığın hidayet kitabı olan Kuran-ı Kerimi önce Müslümanların kendileri
anlayarak okumaları lazımdır.
Televizyon ekranlarına çıkan çoğu cahil ve şarlatanlık yapan hocaları izleme yerine kendimizin Kuran’la bizzat baş başa kalmamız “huzur ayının” ruhuna uygun olacaktır!
Bu duygu ve düşüncelerle tüm inananların Mübarek Ramazanı Şeriflerini kutluyorum…
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…
ABDURRAHMAN AKIN