*Hatice Hala, kendini bi tanıt hele?
Adum Hatice Savaş. 103
yaşındayım. Rize Çayeli, Uzundere Köyü’nden Köseler’denim.
*Kaç yaşındayken buraya gelin
geldin?
+Oy, oğul. Evlenecek yaşta
değildim, beni çekma getirdiler da. Moğ etmiş, yüklenmiştim. Baktım ki iki adam
geldi. Bunlar kimdir ne bileyim, tanımam. Geldiler ipime bir bıçak vurdular.
Aldı, koydu, gittiler. Peşime kızlar vardı. Onlar gidip babama haber verene
kadar beni aldı gittiler. Gelirim ki bir beyaz başlı adam. Hesap ettim ki, bu
kaynatam mıdır nedir? Meğer kocammış.
*Kime gelin gelmiştin peki?
Kasarlar’a.
*Seni kimler çekmişti?
Çekenler Arekner’dendi. Ne
bileyim kim olduğunu. Kasımoğulları’ndan, Arekner’dendiler.
*Nerede ‘moğ’ ediyordun?
Bizim köyde bi komşu vardı, onun
çimenliğindeydik. Kendi çimenliğimizde değil de başkasının çimenliğindeydik.
*Buralarda neler ettiniz, neler
çektiniz?
Ooo, neler çektim, o kadar çektim
ki! Kuma getirdiler üstüme, kumayla neler çektim. Kuma öldü, bir sene sonra
evim yandı. Kaldım el kapılarında.
*Eviniz ne zaman yanmıştı,
hatırlıyor musunuz?
Hatırlamıyorum.
*Buralarda geçim nasıldı? Neler
yapardınız?
Ne bileyim, bir şeyler yaptık
işte. Uğraştık gittik. Çalıştıysak yedik, çalışmadıysak baktık. Aha şimdi
edemem bir şey yok. Milletin arabı, kabağı, lobiyası hepsi tamam. Benim yok.
(oğulluğundan bahsediyor) Düşersem bir yere, beni bu kaldırır. Bunlardan çok
çektim, beş tane uşak büyüttüm. Öldüm, bunlar çok fenaydı. Gene bu, şimdi
İbrahim bana bakıyor.
*Senin kendi çocuğun var mı?
Yok. Olmadı. Kocamın eski
karısına da olmamıştı, bana da olmadı. Kuma üstüne getirmişti beni. Eski karısı
Ahmet Ali’nin teyzesiydi. Çinefollar’dandı.
*Yaylacılık yaptın mı hiç?
Yaylacılığım var ki vardı.
Buradan da gitmişim, babaevindeyken de. Yukarıdan anne-babamla gitmiştim
Pelat’a, Şemkoğut’a. Yaylada çoban da gitmişim, hepsini de etmişim ama şimdi
bitti. Şimdi öteki dünyaya.
*Yaylalarda neler yapardınız?
Yayla eğlencelerine katılır mıydın?
Ben öyle yerlere gitmezdim. İzin
vermezlerdi. Benim öyle bi kardeşim vardı ki, adamı kapıya kovermezdi. Kaçma
giderdik.
*Kardeşiniz kimdi?
Köse Yahya.
*Gözlerin az görüyor galiba.
Az görüyor, yaşlanıyor.
*Ama çorap dokuyorsun?
Ben ne bileyim işte. Gene bir şey
ediyorum uşağum. Ezberden bir şeyler ediyorum. Bu çorabun bir tekini bitirdim
şimdi ikinci tekini örüyorum.
*Sen kışları da burada mı
kalıyorsun?
Yok kışın burada değilim. Kışın
Çayeli’ne iniyorum. Bazen İstanbul’a giderdim ama şimdi daha bir şey yok.
Bunlar [çocukları gösteriyor] beş tanedirler.. İbrahim’in takımı. Babadan
birdirler, anadan ayrı.
*Peki sen 100 yaşına geldin,
gençlere ne gibi tavsiyeler vermek istersin? Gençler neyin kıymetini bilsinler,
ne yapsınlar?
Ne bileyim, ne ederse etsinler.
Beni baksınlar yeter.
*Sadece bu gençler değil, umumi
gençlere bir tavsiyen yok mu?
Umumi gençlerden hiçbir hayır
yok. Bir ha bu İbrahim, bir de Natik. He, bir de Ali. Bunlara nasihat tutmaz.
Ben kimseye gitmem, gelmem. Ha bunda otururum. Ne edeyim düşünürüm, kendimi
düşünüyorum. Yarın ne olur diye. Kalmışım el evlerinde. Yoksa bunları da
bırakıp gidemiyorum. Uşaklarım, bir sürü torunum var. O kadar uğraşıyorlar, gel
bizim yanımıza diyorlar. Ama buradan ayrılıp da gidemiyorum. Natik’i
bırakamıyorum, onu üstüme yazmışım. Ben elli yaşına girmezden eşimi koyduk
toprağa. Ağabeyin çıkarıyordu beni, anam bırakmadı. “Sütümü haram ederim sana.
Burada beş tane çocuk var, böyle ev bırakılır mı?” dedi. Kaldık buraya. Taze
peynir, taze minci getirmişler. Yiyemiyorum uşağım. Bir bardak çay sabahtan,
öğleyin de ufak bir şey olsa yerim.
*Çocukluğunuzda camilere
gidebildiniz mi?
Oho, camide o kadar okumuşum ki.
Feyzi Hoca’dan okumuşum, Cağaktan’dır. Yakup Hoca’dan okumuşum. O da
Gobocit’ten. Recep Dede’den okumuşum.
*Feyzi Hoca nasıl birisiydi? Ne
anlatır, ne derdi?
Ben ne bileyim. Eliften başladı,
Kur’an’a geçtim ki camiyi kapattılar. Yasak ettiler. Evde de Muhammed emicem vardı,
Ali Osman’ın emicesi. Bu sefer o okutuyordu. Onu da haber verdiler. Camiye
kâğıt vurdular, eve de yasak ettiler. Okutamadı daha. Kur’an okutacaklardı,
Kur’an okuyamadım.
*Çakıroğlu Molla Nuri’yi tanıdın
mı?
Ooo, onu da tanıdım. Oğlu Muhammed’i
de tanıdım, Hüseyin’i de tanıdım. Hepsini. Ben seferberlik uşağıyım. Onlar çok
iyiydi, bizi çok bakarlardı. Aha burada çaylıkları var, gelirdi çağırırdı.
“İbrahim çay var mı? Hayde torunum çay ede.” Onlara hep dayı derdim. Dayımın
köyündendirler. Annem Mahmutoğlu’ndan. Mahmutoğlu Osman benim teyzemin
kocasıydı, İsmail de teyzemin kocasıydı. Hep karışmışız birbirine.
Çakeroğlu Muhammed fitresini,
zekatını, nesi varsa getirirdi bize verirdi. “Torunum, ha bunu al. Ben bir
namaz kılayım. Sen bana bir çay ede.” Derdi. Çakeroğlu Cemal de yardım ederdi.
Oo, o bana ne kadar para vermiş, fitre vermiş. Allah rahmet eylesin…
*Hatice Teyze, hayırlı uzun
ömürler dileriz. Dua et bize.
Allah işunuzi rast getursun
uşakler.